GERÇEKLERİ SAKLAMAK SİYASİ DALKAVUKLUKTUR

Yoksulluğun üzerine kurulmuş olan taht ve saltanat… Bu tahtı destekleyen saray dalkavukluğu. Geçmişi sorgulayan saray ve soytarıları!

Gündem Yayın: 08 Kasım 2025 - Cumartesi - Güncelleme: 08.11.2025 01:19:00
Editör -
Okuma Süresi: 8 dk.
Google News

GERÇEKLERİ SAKLAMAK SİYASİ DALKAVUKLUKTUR. DOĞRULARDAN KAÇMAK SOYTARILARIN ALFABESİNDE VARDIR. YALANLAR İKTİDARI!
Yoksulluğun üzerine kurulmuş olan taht ve saltanat… Bu tahtı destekleyen saray dalkavukluğu. Geçmişi sorgulayan saray ve soytarıları!
Nasıl bir halktır ki; devletin harcadığı paranın kendi parası olduğunu bilmez. Ağzını açtığında devlet yapıyor der. Allah devletimize zeval vermesin der. Paranın kaynağı kendisi olduğunu aklına getirmez. Harcanan para kendi parası. Hiçbir siyasetçi ulufe dağıtmıyor. Hatta o siyasetçide senin sırtından besleniyor. Halk sorgulamayınca; devlet ne çalışanına, nede emeklisine bakmıyor. Sorgulamıyorsan sen suçlusun devlet değil. Vergilerini takip etmeyen halkın medeni olması söylenemez.
Açıkça şunu diyebilirim ki, Cumhuriyet kuruluş ve devrimleri yok sayan bugün ne olduğu bilinmeyen al takke ve külah rejimi bu ülkenin sonunu getiriyor. Bunun lamı cimi yok. Banka dolandırıcılığından sabıkalı bir adam bu ülkenin maliye bakanı. Kendisini o makama layık görenle aynı paralellikte. Bu bütünlüğü o makamlara layık görenler ve görmeyenler, bu talan sistemini vergileriyle besleyen halkın ta kendisidir.
Siyasal, toplumsal ve ekonomik katılım konularını birbirinden ayrı düşünmek ve tartışmak yerine, birbiri ile bağlantıları olan, farklı konular üzerinden birbirini etkileyen, hatta kesişen tartışma zeminlerine sahip başlıklar olarak görmek gerekmez mi? Ama yapmıyorlar. Çünkü işlerine gelmiyor. Devamlı gerginlik, devamlı kaos onların beslendiği tek olgudur.
Halkların biçimsel eşitliği, yurttaşlara eşit ve adil bir statü sağlama noktasında eksik kalabilir. Bu eksikliği teröristin bir etnik kökü temsil ediyor çığırtkanlığı ise şerefsizliktir. Eşit statünün var olabilmesi için hakların biçimsel eşitliğinin yanında, kaynaklara erişim yollarının ve karar alma süreçlerine katılımın da adil ve eşitlikçi bir biçimde var olması gerekir. Bu ülkede olmayan tek şey adalet. Düzeltilemeyen sonuç budur. Neden yoksul ülkeler örneklenir ve şükretmemiz istenir de, neden İsveç veya Finlandiya gibi değiliz diye sorgulamayız. 
Bu noktada, yurttaşlığın haklar bağlamında soyut bir biçimsel eşitlik sağlayan statüsünü, ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal farklılıkları ve bu farklılıkların katılıma etkileri üzerinden sorgulamak gerekmektedir. Çünkü bu soyut biçimsel eşitlik, yurttaşın cinsiyeti, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi, dini, dili, etnik kimliği, kendini ait hissettiği sınıfı, ekonomik ve sosyal statüsü gibi birçok değişkenden etkilenmesi doğaldır.
Siz; kimlersiniz? 
Sizler varken zebanilere ihtiyaç olmaz. Tanrı sizi zebani diye dahi cehennem ateşinin başına dikmez. Ya odunu çalarsınız. Ya da şeytanla işbirliği yapıp tanrıyı yakmaya kalkarsınız! 
İsrail’e katil diyorsunuz 50 bin Türk’ü Etnik kimlik gözetmeksizin pusuya düşürerek, köy baskınlarıyla, yol keserek öldürmüş katile umut hakkı istiyorsunuz. 
Alçaklığı somut örneklerle göstermek isterseniz, sayfalar dolusu yazmaya gerek yok. Bu milletin sırtından beslenenlere bakmanız yeterlidir. O adam teröristti. Terörist olmanın gereğini yaptı. Ya seçilenler! Seçilenler terörün üzerine tüy dikme telaşında… Terörü meşrulaştırmak, meclisi katilin ayaklarına götürmektir.
Sizin kucağınızda 20 yaşında insan öldü mü? Benim öldü. Umarım böyle bir acıyı sizlerde yaşarsınız.
Silahsız 33 eri otobüsten indirip kurşuna dizenleri, suça bulaşmamışlarsa askerliklerini yaptırırız diyen ülkenin teslim alınmış, anayasal görev ve yetkilerini devretmiş paşaları. Umut hakkı öylemi! Nasılsa sizlerin tuzu koru. Sizde nasıl bir mide var ki bu ahlaksızlığı kaldırıyor, koltuklarınızda yağ tulumu gibi oturuyorsunuz. Bağımsızlığını bu millet nasıl ki tırnaklarıyla kazandı. Yine kazanır. Siz hangi milletin üniformasını taşıyorsunuz sırtınızda. Sizlere verilmiş anayasal görevlerinizi askıya alamazsınız. Size teslim edilmiş ulusun evlatlarını kendi çıkarlarınızın arkasına saklayarak kullanamazsınız. Bir siyasetçinin boynuna sarılarak ağlamak yavşaklıktır. Uşaklıktır. Onursuzluktur. Mehmetçiğin kanını dökmüş katile umut hakkı teziyle dillendirenleri alkışlamak şerefsizliktir. Alçaklıktır.
Siz; kimlersiniz? 
Türk milletinin sizlere verdiği unvanları dokunulmazlık zırhı içinde kendinize kalkan yaparak millet üzerinde üstünlük taslayamazsınız. Sizler bu milletin beslediği kimliklersiniz. Milletin sinir uçlarıyla oynamaktan vazgeçin. Anayasal üstünlüğünüz bir yeminledir. Yeminize sadık kalmak gibi bir göreviniz var. Bu millet ne sizlerin, nede göz, göze, el ele olup diz dize oturttuğunuz uşaklık yaptığınız devletlerin şamar oğlanları değildir. Yargıyı, Kolluk güçlerini ve Orduyu bu millet üzerinde tehdit unsuru olarak kullanamazsınız. Bunun mutlak bedeli olacaktır. Onursal ve Siyasal kimlikleriniz bu milletin kimlikleridir. Size emaneten yüklenmiş unvanları benim sırtımda sopa olarak kullanamazsınız. Bu milletin sizlere emanet ettiği o makamlar; babanızdan sizlere miras yoluyla kalmış ömür boyu keyfiyetle kullanacağınız makamlar değildir. Sizleri o makamlara taşıyanlar paçalarınızdan alaşağı ederek sürüklemesini de bilir.
Tarihten ders çıkartmamışsanız çevrenize bakın… Onlarda sizler gibiydi. Gözleri kör, kulakları sağırdı. İlkönce onları sadık dedikleri orduları terk etti. 
Yakalandığında ve uçakta gözleri açıldığında korkudan altını pisleyen Ermeni piçi, ‘Devletimin emrindeyim’ itirafında bulunuyor. Yargılanırken yaptıklarından pişman olduğunu, ‘asın beni’ diyerek ağladığını biliyor musun?  Şehit Astsubay eşi; ‘benim gözlerime bakarak cevap ver. Biz sizlere ne yaptık ki eşimi öldürdünüz. Çocuğumu babasız bıraktınız’… Feryadında yargıçlar ağlamıştı. Devlet müsamaha göstermezmiş. Yetimin bükülen boynu. Hunharca katledilen eşin suçu. Bu şerefsizi ipten alanlar. Umut hakkı öylemi!  
Siz; kimlersiniz? 
Geçmişi tecavüzcü, gizli tanık gibi ahlaksızlık hamurunun çocuğu Mustafa Kemal Atatürk’e O’nun kurduğu Meclis çatısı altında ‘Alçak’ diyerek hakaret ediyor. Sen dâhinin tırnağı olamazsın. Ama sen sana verilen köpeklik görevini yerine getiriyorsun. 
Kafa yapılarını, insan ve çevre ilişkilerini; kendilerini ve dünyalarını daha mükemmele götürmekten yana değil de, batıl ve karanlık devirlerin özentisine çevirmek için uğraşan toplumlar hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın medeni olmaktan nasiplerini alamıyorlar. Üstelik bir de o coğrafyanın geçmişindeki aydınlığı da sömürüyor, yok ediyorlar. Bugün bu ülkede bu oluyor. Bunlar yaşanıyor. Daha ileri gittiğimizi söylemek mümkün değil. Bu toplum milli değerlerini dahi çiğneyecek kadar kin ve nefrete bürünmüş. Milli değerleri ayaklar altına alınan bir toplum sessizliğini bozamamışsa. Hainlerin oyuncağı olmaya ramak kalmıştır.
‘Türk’ kelimesi alt kimliklerin harcıdır. Tüm alt kimlikler bu coğrafyada etle tırnak olmuş. Nasıl böleceksiniz? Dünya ülkeleri bağımsızlık yolunda adımlar atarken sizler o ülkelere uşaklık ediyor bu ülkeyi insanıyla pazarlıyorsunuz. Güneydoğu’da Feodal yapıyı yıkmak yerine, ülkeyi yıkma derdine düştünüz.
Kandan beslenmek için, koltuklarınızda bir gün fazla oturmak için ülkeyi, pazarlıyor ateşe sürüklüyorsunuz. Görgüsüzlüğünüz bu milletin sizlere verdiği unvanı yaşayacak, devlet onurunu taşıyacak kapasitede değil. Görgüsüzlük yapı değildir. Altyapı modelidir.
Farkında değiller ama görgüsüzlükleri işgal ettikleri ulvi makamlardan dışarı taşıyor. Bu millet sizlerin yabaniliğinizi sonradan görme oluşmuşlarınızı milletini ve toprağını nasıl pazarladığınızı görüyor. Ama sizler görgüsüz, arsız, düzenbaz ve hırsızsınız. Bence sizlere yakışan unvanlar budur. Sizle bu millete yakışmayanlarsınız.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.