Onlar, Bunlar, Şunlar! Derken… Türkiye Elden Gidiyor
Türkiye’nin dışarıdan nasıl göründüğü artık kimsenin umurunda değil. Çünkü bu ülkenin yönetenleri, ülkenin geleceğinden çok kendi iktidarlarını korumanın derdinde. Ne yazık ki bu gidişatın faturasını yine halk ödeyecek.

Onlar, Bunlar, Şunlar! Derken… Türkiye Elden Gidiyor
Türkiye’nin dışarıdan nasıl göründüğü artık kimsenin umurunda değil. Çünkü bu ülkenin yönetenleri, ülkenin geleceğinden çok kendi iktidarlarını korumanın derdinde.
Ne yazık ki bu gidişatın faturasını yine halk ödeyecek.
Hiçbir şey bir anda olmadı. Yıllar boyunca verilen tavizler, göz yumulmuş yanlışlar ve güç uğruna yapılan iş birlikleri bugünün tablosunu yarattı.
Bir zamanlar kurtarılan bu ülke, şimdi bir kişinin egosu ve çevresinin çıkar hırsı yüzünden yavaş yavaş batırılıyor.
Gerçekleri görmeyen, sorgulamayan bir toplum, kendi zincirlerini bizzat taşır hale geldi.
Cumhuriyet’in kuruluş idealleri, bilimin, aklın ve vicdanın öncülüğünde yükselen bir ülke hayaliydi.
Bugünse bu değerler, çıkar odaklı siyasetin gölgesinde unutulmuş durumda.
“Dava” diyerek namus, liyakat ve adalet duygularının yok sayıldığı bir dönemdeyiz.
Bazıları soruyor: “Yazıyorsun da ne değişiyor?”
Evet, belki hiçbir şey bir günde değişmiyor. Ama susmak, kör ve sağır kalmak suça ortak olmaktır.
Ben hastalığımla mücadele ederken bile bu topluma bir şey kazandırmanın, doğruları söylemenin derdindeyim.
Çünkü bu ülke, vatan ve millet sevgisiyle can verenlerin emanetidir.
Ben o duygunun esiriyim; onun içindir ki kendi vatanımda esir olmak istemem.
Bir ülke, ordusunun onurunu, kurumlarının bağımsızlığını, halkının refahını koruyamadığında zaten kaybetmeye başlamıştır.
Bugün ülkemin savunmasında, ekonomisinde ve bürokrasisinde bağımsızlık tartışması varsa, o zaman mesele yalnızca siyaset değil, varoluş meselesidir.
Atatürk’ün dediği gibi:
“Dünyada her şey için, maddiyat ve maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”
Bu söz, bugün her zamankinden daha günceldir.
Ekonomi yönetimi, adaletsiz vergi yükleri, meclisteki ayrıcalıklar ve kamu kaynaklarının hoyratça harcanması, halkın vicdanını yaralıyor.
Milyonlarca emekli ay sonunu getiremezken, siyasilerin ve üst bürokrasinin lüks içinde yaşaması kabul edilemez.
Ülke kaynakları, alın teri dökenin değil, imtiyazla yaşayanın elinde eriyip gidiyor.
Bugün aranan şey;
Meclis’i, bürokrasiyi ve siyaseti yeniden halkın hizmetine sokacak bir iradedir.
Şeffaf, adil, hesap verebilir bir yönetim anlayışıdır.
Muhtarlıklardan milletvekillerine, her kurumda adalet terazisini yeniden kuracak bir sistemdir.
Göç politikalarını akılla, insanlıkla ve hukuka uygun şekilde yönetecek bir vizyondur.
Bu topraklarda yeniden kardeşliği, liyakati, üretimi ve adaleti egemen kılacak bir siyaset mümkündür.
Yeter ki halk, gerçeği görmekten korkmasın ve “bakar kör” olmaktan vazgeçsin.
Bu ülke bir zamanlar küllerinden doğmuştu.
Yine doğabilir — ama bu kez kurtuluş, bir kişinin değil, bilinçli bir halkın elinde olacaktır.






