KENDİNE EKONOMİST! Bir bardak acı su 50 Lira… Nasılsa hava bedava!
Piyasacılık hâkim olduğunda planlama ortadan kalkar. Devletin planlama becerisinin sıfırlanması Türkiye burjuvazisinin tercihidir.
KENDİNE EKONOMİST!
Piyasacılık hâkim olduğunda planlama ortadan kalkar. Devletin planlama becerisinin sıfırlanması Türkiye burjuvazisinin tercihidir.
Bir bardak acı su 50 Lira… Nasılsa hava bedava!
Bu memleketin başına ne geldiyse, kendi çıkarlarını milli çıkar diye yutturanların ve ürettikleri akıl almaz sahteliği gerçek zannederek alkışlayan cehaletin yüzünden gelmiştir.
Millet pahalık içinde yaşarken nasıl soyulduğunun farkında mı? İstanbul’dan Atina’ya yunan havayollarıyla uçmak. Gidiş ve dönüş. 2 300,00 TL Kırşehir’den İstanbul’a otobüsle gidiş geliş 2 600,00 TL… Bir bankadan 1 yıl ödemeli 130 bin lira ihtiyaç kredisi alıyorsunuz. Bankaya bir yılsonunda 71 600,00 TL ödediğiniz faiz 71 600,00 TL…
Sen uyuduğun için! Adam sendeci halin tüm ülkeyi yok olmanın eşiğine getirdi…
Peşkeş çekilen 418 Milyar Dolar. Kimlerin refah paylarını süslüyor? Tunus’a 5 milyon Dolar! Somali’ye 30 milyon Dolar! Afganistan’a 80 Milyon Dolar! Kazakistan’a 63 Milyon Dolar! Ukrayna’ya 200 milyon Dolar! Yurt dışına yapılan camilere 265 milyon Dolar! Kayıp 128 Milyar Dolar. Buharlaşmış 250 Kg altın. Hazinenin arka kapısından kaçan 17 Milyon Dolar.
‘Alışacaksınız. Alışırsınız’… Demişti. Yokluğa, yoksulluğa. Hırsızlığa, yağmaya. Alıştık. Alıştık yalana, talana, vurguna. Alıştık artık bir köşede tarla sıçanı gibi yaşamaya. Korkak ve ürkek… Alıştık artık bukalemun gibi renk değiştirmeye. Alıştık sefalete. Alıştık şerefsizlerle yan yana yaşamaya.
Halkın adam sendeciliği Türkiye’ye tek adam rejimin fraksiyonunu açığa çıkardı… ‘Kleptokrasi’; bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması. Kısaca, hırsızlar rejimi.
Ekonominin bir aile şirketi gibi yönetilmesi milyarlarca dolar tutarında ihaleler ve bu ihaleler karşılığı ihaleler üzerinden alınan komisyonların servetler oluşturduğu gerçeği var. Türkiye’de Kamu kaynaklarına bu anlayışla geniş bir aile tarafından üzerine nasıl çöküldüğünü görmek mümkün. Bu sistem bir kılan tarafından tepedeki oturanlar la birlikte çöküldüğü net olarak görmeyen birde seçmen kitlesi var.
Türkiye’de ‘Sultancılık’, egemenliğin, zenginliğin, paranın, rantın, statünün, hukukun her şeyin tek bir kişinin yönetiminde meşruiyet kaynağı olduğu oradan aşağıya doğru yayıldığı ve herkesin ona yakınlığı ölçüsünde güçlenip statü elde edip zenginleşebildiği bir sistem yaratıldı.
Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Bunun örnekleri Kırşehir’de açıkça var… Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir (düşük ücretler, rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi vb). Etnik milliyetçiliği, ırkçılığı ya da dini kullanarak, geniş kitleleri yönlendirmeleri, bu tür yönetimlerin en karakteristik özellikleri arasında değil mi?
AKP iktidarı döneminde devlet ihale kanunu 192 kez değişikliğe uğratılarak devlet ihalelerinin belli bazı firmalara verilmesi suretiyle kapitalizm çarpıtılarak (distorted capitalism) bir tür ahbap, çavuş kapitalizmine (crony capitalism) geçiş sağlandı… Ve ülke şakır, şakır soyulurken halkın partizan inadı soygun sisteminin 23 yıldır yönetilmesine izin vermesidir.
Türkiye’nin en önemli sorunu nedir’? Sorusuna halkın verdiği yanıtlarda, yolsuzluk önemsenmemekte. ‘Yolsuzluk var mı’? Sorusuna ise, katılımcının üçte ikisi var derken, diğer kısmı ‘helal olsun. Malı amma götürmüş, bal tutan parmağını yalar’… Yanıtını veriyorsa! Öte yandan işsizlik, terör vb. sorunlara oranları çokta önemsemediği anlaşılıyor. Bu anlayışa ‘halk’ diyoruz!
Dolar 34 lirayı geçti. Enflasyon %65’lerde. Sokaklar sığınmacı dolu... Benzin, mazot 50 liraya el sallıyor. Soygun gibi boğaz sıkan, vergiler, harçlar, cezaları geçmiş bu olayların içinde Erdoğan ve partisinin oyları %1’lere düşmesi gerekmez mi? Neden düşmüyor? Çünkü düşünmüyor. Okumuyor. Araştırmıyor. Günlük yaşıyor. Adam sendecilik içinde. Bu halk büyük hırsızları seviyor. Küçük hırsızlardan nefret ediyor. Bunun için onlar hep kazanıyor.
Anayasa’yı tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarını takmayan, demokrasiye ve ülke gerçeklerine yabancı, İslam’ı çarpıtan, siyasi ahlak bakımından sıfır seviyesinde, kendisine emanet edilen devlet gücünü vatandaşına karşı sopa olarak kullanmaktan çekinmeyen çoğunluğun desteğiyle oluşmuş bir iktidar ile mücadele etmenin zorluğunu iyi bilenlerdenim.
Seçtikleriniz diyorum. Çünkü ben kapitalist düzenin temsilcilerine oy vermem. Sözüm; kapitalist düzenin temsilcilerine oy verip, seçenlere. Kandırıldık diyenlere. Elim kırılsaydı, kolum kopsaydı diyenlere. Devlet kapısına dilenci olup meydan, meydan dolaşıp alkış tutanlara.
Halk bir ideolojiye değil. Bu anlayışa oy veriyor! Kimse aptal numarası yapmasın! Kolum kanadım kopsun diye inlemesin.
Halk; Türkiye’de Nepotizme; (akrabacılık, ayrımcılık, kayırmacılığa) oy verdiniz…
Halk; Türkiye’de Klientalizimcilike; (müştericilik, seçmenleri müşteri gibi gören anlayışa) oy verdiniz…
Halk; Türkiye’de Kroni Kapitalizme; (çürümüşlük, ahbap çavuş ilişkisi içinde oğul, kız, yeğen, kardeş, akraba ve bunların yakınlarıyla kurulmuş ilişkiler… Partileştirilmiş, kamu görevlileri ile yapılan çarpık ve gayri meşru ilişkiler içinde, kamu kaynaklarının alabildiğince hatta vahşice kullanımı, paylaşımı, aktarılmasına. İhaleler verilmesi, vergi borçlarının silinmesi, borçların sıfır faizle ötelenmesine.) Örneklerseniz, Milli para politikaları 200 TL. 4.7 Euro olmuş. Geride kalan ayakkabı kutuları. Öne çıkan servetler. Sıfırlanamayan paralar. Saatler. Ve büyükelçi yapılan din tacirleri ve dönmeler. İşçi tekmeleyen danışmana ticaret ataşeliği ödüllere oy verdiniz… Bu anlayışınız
‘Bu millet siyasetçilerin ahır uşağı değiliz’. Diyemediğin için böyle…
Gerçek bu değilse sahi o gerçek nerede?
Pazar artıklarına, bir paket makarnaya muhtaçsan. Dünya senin bu rezilliğini şaşkınlıkla izlerken sen hâlâ meydanlarda yer tanrılarını alkışlıyorsun. Sadaka toplumu olmayı ahlaklı yaşam zanneden, sen bugün, gözünü askıda ekmeğe dikmişsen. Ucuz yağ bulmak için market, market dolaşıyorsan. Et kuyruğuna geceden giriyorsan! neden? Kim? kimleri iktidar denilen o kürsüye taşıdı?
Lüks ve şatafat içinde saraylarda yaşattığın kimliğin ve onun uzantısı olan temsilcileri; senin için; ‘kuru ekmek yiyorsa doyuyordur’! Diyenleri sen bu rezalet tümceleri defalarca alkışlayıp yer tanrısı ilan ettiğin için yoksul ve açsın.
Onlar iyi biliyor ki her canlıda beyin var. İşlevsel özelliği olmayanlarda beyinin olması sadece biyolojik organ olmanın ötesine geçmediğini biliyorlar. Aptallık bulaşıcı olduğu kadar genetiktir. Babadan oğula, anadan kıza geçer.
Emekli yıllarca ödediği primin karşılığını, yani kendi parasını istedi. Emeklinin; ‘Dini bütün, yetim hakkı yemez. Alnı secdeye geliyor harama el uzatmaz. Bir yüzükle geldi. Başka serveti yok’. Dediği, O adam; emekli için; ‘kaynak yok’! Dedi. Ekonomist tarafından Halk bankası dolandırıcılığından sabıkalı adama Türk maliyesi koşulsuz şartsız teslim edildi.
Bu ülkede yoksulların sırtına basa, basa yüksek maaşlarla beslenenler, milletin malını yabancıya, yandaşa, döviz spekülatörlerine, pazarlayıp, komisyonlarla palazlananlar. Türkiye Cumhuriyeti yurttaş kimlik kartını üç paraya pazarlayıp yurttaş kazandım diyenler.
Ülkede üretmek yerine ithal etmek için dışa bağımlı hale gelmek ekonomik bağımsızlık değildir. Bu rezalet bir tesadüfler zinciri de değildir. Bu saatten sonra ekonomik bağımsızlığı yeniden kazanabilmek uzun sürecek meşakkatli bir yoldur. Hiç bir şey yapamadan tüm yaşanan rezilliği seyredebilmek ve ne acıdır ki olacakları bile, bile yaşayabilmektir. Sonuçlara katlanmak ahmaklıktır.
Sermayeye karşı halkı!
Sömürüye karşı emeği!
Eşitsizliğe karşı adaleti!
Savaşlara karşı barışı!
Piyasacılığa karşı temel hakları!
Talana karşı doğayı!
Erkek şiddetine karşı kadını!
Çağdaş Eğitim yerine Ortaçağ molla eğitimi!
İstismara karşı çocukları! Koruyamayan devlete sosyal hukuk devleti denebilir mi?
Halkın; Sultanizim’le küçülen hayatları…
Yüz yıldır bu ülke insanı böyle bir travma yaşamadı. Ülke insanı; kendi yarattığı sistemde boğuluyor. Bunca yoksulluğa, kepazeliğe bugüne kadar tanıklık etmedi. Cebinde taşıdığı parası gâvur parası karşısında beş para etmez hale hiç düşmedi. Daha çok vergi. Daha çok ceza. Daha çok korku… Bu travma yurdum insanlarına çaresizliğin yanında ölümler getirdi. Bu ülkede Tanrıların saltanatı hiç bitmedi.
Tüketim toplumu, bugün için gerek liberal kapitalist dünya için olsun ve gerekse onlara görece daha az üreten toplumlar için olsun artık değişmez bir kader olarak küresel bir olgu olarak ortadadır. Bu bakımdan tüketim olgusu son yıllarda toplum bilimlerinin ele aldığı konuların başında gelmektedir.
Vicdan ve evrensel değerler yitirildi mi hukuk da, siyaset de, ülke de çöker.
‘Biz bu memleketi pazarlamaya geldik’. Dediler! Araplara, İngilizlere, Almanlara, İsraillere tüm cümle âlem gâvur döllerine, yandaşa hırsıza, talancıya Türkün alın terini özelleştirme adıyla pazarladılar.
Fakirlik yiyecek bittiğinde değil. Adalet bittiğinde başlar.