YAŞADIĞIM BU GERÇEKLER! BİRGÜN SİZİNDE BAŞINIZA GELEBİLİR.

Bir çıkış yolu arıyorum. Bulamıyorum. Ahlaksızlığın kanıksanmış olması, normalleşme göstergesi olabilir mi? Aslında hepsi farkında. Ama olsun! Şimdi bana karşı olunan alakasız ve ahlaksızlığa evet dememi bekliyorlar.

Gündem Yayın: 19 Kasım 2025 - Çarşamba - Güncelleme: 19.11.2025 23:16:00
Editör -
Okuma Süresi: 9 dk.
Google News

YAŞADIĞIM BU GERÇEKLER! BİRGÜN SİZİNDE BAŞINIZA GELEBİLİR.
Bir çıkış yolu arıyorum. Bulamıyorum. Ahlaksızlığın kanıksanmış olması, normalleşme göstergesi olabilir mi? Aslında hepsi farkında. Ama olsun! Şimdi bana karşı olunan alakasız ve ahlaksızlığa evet dememi bekliyorlar.
Bana “Kol kırılır yen içinde kalır”. Diyorlar. Kolum kırık değil ki. Kollarım kopmuş, neresini saklayayım ki! Nasıl bir aymaz laftır. “Kol kırılır yen içinde kalır”. En azından bana göre. Kolları kopmuş,  kolsuz adam örneğiyim. Neresini saklayayım.
Ya insanda yürek dediğin taştan olacak! Yahut ta dehşetli namuslu olacak yüreğin… Yâda tersi olacak. Alçaklık, namussuzluk her dakika arsızlık üretecek. Dışarıdan bakınca adam değil görünmediğinde de adam olacaksın!
‘Adalet’ bir zamanlar hem kişisel hem toplumsal ahlâkın merkezinde erdem, insanın bütün davranışlarına yön veren temel ilke olarak görülürdü. Bugün babasının malını çalan, arsız bir kimlik içinde arsızlığına tüy diken anlayışa bakar mısınız?
Bir tarafta evlatla diğer tarafta kanserle mücadele ediyorum!
İyilikten maraz doğduğunu bu yaşıma geldiğimde öğrendim. Hem de bu yaşımda. Geceleri üşümesin diyerek üzerine yorgan örttüğüm evladın üzerime toprak örtmek için beklediğini görmek. Sağlığımda beni ortalık yerde dımdızlak bırakma hırsı. Sadece kopan kolum değil ki; ömrümün çalınan yıllarıdır. Elbette adalet yerli yerini bulacak. İlahi adalet umarım çocuklarından almaz benim öfkemi… 
Senin üzerinden avutma, kandırma, soyma, çalma hırsızlık ve gücün Tanrısallaştığını görmek mümkün. Aklının bir kenarına yaz. Ağlayanın malı gülene hayır getirmez. O evin her karesinde benim alın terim, yorgunluğum ayağımdan günlerce çıkmayan botun içinde kokan çorapların kokusu var.
Ya çaldığın evimi, ya da 4,5 milyonu vereceksin Asu Deniz Şimşeker… Şunu bil ki ölünceye kadar seninle mücadele edeceğim. Tanrı olsan kaç yazarsın, aklını başına devşir ve çaldığını geri ver. Hem de hemen! Onu parasını sırtımda silahla dağlarda kazanmış adamım.  Sana yedirmem. Bir ite köpeğe yediririm sana çivisini vermem. Annenizin dayınıza bağışladığı dairesini, damat borcu ödediği parayla uğraş. Benim alın terimle değil. Seni Kırıkkale’ye de, Kırşehir’e de. Meslek taşlarının olduğu kamu kurumlarına da aktaracağım. Senin ne olduğunu öğrenecekler. Ve iyi bil ki Bakanlıkta öğrenecek kimlere eğitimci, kimleri müdür atayıp bu milletin çocuklarını kime emanet ettiklerini öğrenecekler. Babası hayattayken baba malına göz dikmiş, hatta 400 bin lira gibi bir rakamla eve çökmüş olmanın şerefiyle acaba kurum içinde ne kadar dürüst! Diye düşüneceklerdir.
Utanmak insan için bir duygudur. Ahlaksızlarda utanma duygusu olsa olsa haysiyetsizlik paralelindedir.
“Hiç insan öldürmediği halde, bir katilden daha cani insanlar gördüm. Toplumun umudunu öldürenleri gördüm”… Dostoyevski. Dostoyevski bu sözleriyle belli ki; senin gibi birilerini anlatmış olmalı.
Bana her türlü iftirayı atacaksın. Yalanlarla kendini ak gösterecek olmadık zulme davetiye göndereceksin. Olmadı Asu Deniz Şimşeker. Olmadı… Beni mahkemeye vermeni bekliyorum. İftira ve yalanlarla donatılmış birkaç şerefsiz tanık ayarlayabilirsin. Dayının Damadına yalan senaryoyu yazıp böyle ifade ver, ben gereğini yaparım dediğin ahlaksız tekliflerin gibi. Tüm bunları her gün yazacağım. Senin ne maharetlerle nasıl keramete erdiğini anlayacaklar. Seni tüm Milli Eğitim camiasına anlatacağımdan emin olabilirsin.
Henüz emekli değildim. OYAK kredisiyle Kırşehir’de bir ev aldım. Benim babam kirada otururken, kiracımı çıkartıp babama tahsis ettim. Bir tarafta OYAK kredisini ödüyordum. Annenize sorun anlatsın size. Sizlere yetişmek için pazarlara gittiğimi anlatsın. Bu alın terine vicdan muhasebesi yapmadan gelip ahlaksızca çökeceksiniz. Bu olacak şey mi ya! Akıl alır gibi değil. 
Benden olmuş, benden olmayan bir evlat benim mülküme çökmekle kalmıyor. Yalan ve iftira dolu kara kazan içinde hırsızlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa ben evlatlarımı büyütürken hırsızlık öğretmedim. Sizin alın terinizin, emeğinizin olmadığı hiçbir şey sizin değildir. Hırsızlıktır diye öğütledim. Anlaşılıyor ki; Asu Deniz Şimşeker öğüdünü şerefsizlik üzerinde hissetmiş olmalı ki uygulamaya koyabiliyor.
Ben aptallık ettim evi annelerinin üzerine yaptım. Ben mülkümü geri istiyorum. Suç mu? Neden kaçırıyorsunuz. Bu alıvereli üçkâğıttan diğer 2 kardeşi, benim söylememle bu mal kaçırmayı öğreniyor. Bu nasıl bir tezgâhtır. Bu doğrudan mal kaçırmak ve gasptır. En büyük kardeşleri bunlarla 2 yıldır görüşmediğini ve görüşmek istemediğini ifade ediyor. 
Asu Deniz Şimşeker seni yargıcın karşısına bir şekilde çıkartacağım. Ve Sen Namus şeref inançların doğrultusunda yemin ederek; bu evi dede mirasıyla alındığını, sizleri de dayılarınızın okuttuğunu babanızın alkolik olduğunu yargıcın karşısında benim gözlerime bakarak ifade et. Al senin olsun. En azından nasıl karaktere sahip olduğunu kulaklarımla işitmiş, gözlerimle görmüş olacağım. 
‘Adalet’ bir zamanlar hem kişisel hem toplumsal ahlâkın merkezinde erdem, insanın bütün davranışlarına yön veren temel ilke olarak görülürdü. Bu sözlerimi akıl defterine not et. Gün gelir gerekir. Sana bir tüyo vereyim. Dedeniz 1988 yılında öldü. Mal taksimini 2003 yılında ben yaptım. Dayılarınızın hepsinin bende vekâleti var. Annenizin dede malı daireyi, Kadir dayınızın üzerine nasıl ferağ ettiği gerçeği var. Savunmalarınızı buna göre hazırlayın. Dedenizden kalan miras o evin kapısını alamayacağı gün gibi aşikârken, mal paylaşımında dedeniz açık ara evlatlar arası ayrıcalık göstermiş ise! Paraları kim, kimler aracılığı ile elden veya banka veya PTT hangi araçla annenize ulaştırmış? Bu evi benim haberim olmadan hangi bankalardan transfer ederek almış? Aklınızda bulunsun. Bu yalan beyanlarınızda benim elimde. Minareyi çaldınız ama âlemi dışarıda kaldı. Kılıfcınız sizden daha dürüstmüş ki! Âlemi dışarıda bırakmış.
Bir evlat kendileri için ömür vermiş babaya böyle bir iftirayı nasıl atar. Hele ki kız çocuğu!
Asu Deniz Şimşeker Namı değer Bir lisede müdüre hanım. Anneleriyle boşanma davası içinde beni bir kadınla ilişkili gösterip eve doğrudan çökme planı yapıyor. Kısaca her şey çöpsüz üzüm olacak. Kimden akıl alıyorsa burasını ben biliyorum.
Dayısının damadını telefondan arıyor. Damat’ın aralarında geçen konuşmayı sıcağı, sıcağına bana anlattı. “Mustafa abi sen babamın aleyhinde şahitlik yapacaksın. Nasıl olacak? Seni biz tanık yazacağız. İfadende diyeceksin ki; Mustafa Bağ benim bağ evine bir kadınla geldi. Odada Kadınla kaldılar.  Bu kadarı yeterli sen bu kadarını söyle ben gereğini sana yapacağım tamam mı? Ben yalan söyleyemem. Baban benim bağ evime yanında Almanya’dan emekli akrabasıyla geldiler. Biraz erik topladılar gittiler. Ben yalancı şahitlik yapamam. Allahtan korkarım. Sen böyle bir babaya iftira atmaya utanmıyor musun? Diyerek telefonu kapattım abi”. Tezgâhı anladınız mı? 
Asu Deniz Şimşeker. Müdire hanım! Senin beni hedef alarak attığın bu iftiradan ötürü de ayrıca mahkeme önünde hesaplaşacağım. Bakalım makamın seni koruyacak mı? Göreceğiz. Mahkeme için ayarladığın birisi, bu iftiranın bedelini evladının canıyla ödedi. Değdi mi? Sizler bunu hiç düşündünüz mü? Ben kızlarını servis şoförü dağa kaldırdığında ilk koşan kızlarını kurtaran bendim. İftiranın bedeli İlahi adalet bu işte. 
Sen babana! Baba diyemediğin bir adama savaş açtın. Bu savaşın mutlaka bir bedeli olacak.
Bu yazıların esası Kırıkkale basınında röportaj olarak gelecek.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.