Sessizliğin Bedeli: Toprak, Su ve Gelecek
Artan maden sahaları ve kullanılan kimyasalların çevre ile sağlık üzerindeki risklerine dair uyarılar büyürken toplumun sessiz kalması, geleceğimizi tehdit eden en büyük problem hâline geliyor.

Anadolu’nun tam ortasında bir coğrafyadayız. Ne denizimiz var ne petrolümüz. Bu memleketin gerçek zenginliği; temiz havası, bereketli toprağı ve alın teriyle yaşayan insanıydı. Cacabey’in göğe uzanan kulesi bugün hâlâ ayakta, ama biz yıldızlara bakacağımıza maden kamyonlarının kaldırdığı tozu izler hâle gelmemiz an meselesidir.
Biz ne ara bu kadar duyarsızlaştık ya ? Şehrin birçok yerinde yeni maden sahaları açılıyor. Bu sahalarda kullanılan bazı yöntemlerin ,özellikle siyanür gibi kimyasalların, çevre ve sağlık üzerinde risk oluşturabileceğine dair uzman uyarıları yıllardır kamuoyuna yansıyor. Buna rağmen toplumun büyük bir bölümü bu tartışmalara kayıtsız kalıyor.
Eğer gerçekten bu kimyasalların insan sağlığını olumsuz etkileyebileceği yönündeki kaygılar doğruysa, sessiz kalmak sorunu ortadan kaldırmıyor. “Sigarayla mücadele” elbette önemli, ama çevre ve su kaynaklarıyla ilgili olası riskleri görmezden gelirsek ne değişmiş olacak?
Ormanlar yanıyor, sular azalıyor, hava kirleniyor; biz ise çoğu zaman “bana dokunmayan” bir tavırla seyrediyoruz. Oysa bu meseleler hepimizin ortak meselesidir. Bugün görmezden geldiklerimiz yarın mutlaka bize ve çocuklarımıza dokunacak.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan sağlık verileri de düşündürücü.Her dört kişiden biri hayatının bir döneminde kanserle karşılaşabiliyor olacak deniliyor Bu sadece ülkemize özgü değil; çevre kirliliği, yanlış kullanım ve plansız sanayileşme dünyanın pek çok yerinde benzer sonuçlar doğuruyor. Ancak bize düşen, kendi toprağımıza ve su kaynaklarımıza sahip çıkmak.
Bir zamanlar tarım ve hayvancılığın bel kemiği olan bu topraklarda bugün birçok temel ürünün ithal edilir hâle gelmesi de ayrı bir uyarı niteliğinde. Tarlaların betonlaşması, meraların farklı amaçlarla kullanılması, gençlerin köylerden kopması… Bunların hepsi geleceğe dair bir işarettir. Bu tabloyu değiştirmek mümkündür.
Bir kişi ses çıkarırsa belki duyulmaz; ama bin kişi, milyon kişi ses çıkarırsa mutlaka karşılık bulur. Burada amaç kimseyi hedef göstermek değil; ortak geleceğimizi korumak için herkesin sorumluluk bilinciyle davranması gerektiğini hatırlatmaktır. At gözlüklerini çıkarmanın, “bana ne” demeyi bırakmanın vakti geldi. Çünkü mesele artık hepimizin ortak nefesi, ortak suyu, ortak toprağıdır. Yarın çocuklarımıza ne bırakacağız? Betona boğulmuş bir memleket mi, yoksa yeniden yeşerebilecek bir ülke mi?
Sonuç, zenginin malı züğürdün çenesini yorar






