DEMOKRASİ İSTEMİYORUM…
Bir yanda yaşananlar, diğer yanda yaşananları seyredenler. Bir ülkede zenginin köpeğine aldığı sütü, yoksul; çocuğuna alamıyorsa! Sütü satan mı, yoksa alamayan mı?
DEMOKRASİ İSTEMİYORUM…
Bir yanda yaşananlar, diğer yanda yaşananları seyredenler. Bir ülkede zenginin köpeğine aldığı sütü, yoksul; çocuğuna alamıyorsa! Sütü satan mı, yoksa alamayan mı?
Çırpınmanın, kıvırtmanın bir anlamı yok! Elinle, gönlünle sen seçtin. Sen teslim oldun. Onlar için ‘paşa gönlün bilir abi’ demekten başka çaren yok herhalde!
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan, aldatıldığını bilen bir millet sahtekâr politikacıların en büyük servetidir! Aklı Başında Bir Toplum Her beş yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen toplumlardır. Bu akılda olan toplumlar üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılmazlar.
Bir toplum düşününki kendisinden vahşice toplanan vergi, harç, ceza ve prim gibi ödemelerini sormuyor, sorgulamıyorsa siyasetçinin ahır uşağıdır. Cebinden bir şekilde haraç gibi vergi, harç, ceza ve prim gibi ödemeleri ile var olan, ülkenin milyarlık hazine bütçesini çaresizlik içinde kıvranan memura, emekliye, işçiye, dula, yetime değil; oluk, oluk rant kanallarına aktararak kullanıyorlar, rant kanalının ana aktörleri ve bu aktörlerin siyasilere ve üst düzey bürokratlara balya, balya dağıttığı komisyonlarla besleniyor, milletin orasına amma koyduk diyen bir piç besleniyor ve talan ve yağmanın simgesi haline gelmişse, bu sistemi besleyenler, pazar artıklarıyla beslenip, et ve ekmek kuyruklarında çile doldurup askıda ekmek peşine düşmüş ise önce kendini sorgulamalı. Ben neden böyleyim demiyorsa, ellerim kırılsaydı diyenlerin 23 yıldır parmağı dahi kırılmamışsa, kafası kırılsa değişen bir şey olmayacaktır.
Geçmişi sattılar… Bugünü borçlandılar... Gelecek ipotek altında… Bu talana sadece seyirci olan bir millet var.
23 yılda; Türkiye’de Nepotizm; ‘akrabacılık, ayrımcılık, kayırmacılık’ anlayışıyla tanıştı.
23 yılda; Türkiye’de Klientalizimcilik; müştericilik, seçmenleri müşteri gibi görme alışkanlığı ile tanıştı.
23 yılda; Türkiye’de Kroni Kapitalizm; çürümüşlük, ahbap çavuş ilişkisi içinde oğul, kız, yeğen, kardeş, akraba ve bunların yakınlarıyla kurulmuş ilişkiler içinde, kamu görevlileri ile yapılan çarpık ve gayri ahlaki ilişkiler içinde kamu kaynaklarının alabildiğince hatta vahşice kullanımı, paylaşımı, aktarılması. İhaleler verilmesi, vergi borçlarının silinmesi, borçların sıfır faizle ötelenmesi milli para politikası oldu.
Düşüncelere pranga vurduran, zindanlara gönderen, üniversite kapılarına kelepçe taktıran ve bu toprakları vatan diye kabullenmemiş bir yığın varsa, bu yığın toplumsallaşmamış sürüdür.
Laik olduğunu söyleyenlerin. Demokrasi ile hareket edenlerin, hukukun üstünlüğü diyerek kendi hukukunu uygulatan, hatta dayatan anlayıştan çağdaşlık değil. Despotizm çıkar. Karanlık çağın anlayışının makyajlanmış halini getirme çabalarını kutsayabilmek için yarışan soytarılar ve çadır tiyatroları sahnesine yakışan İbişler ülke yönetir.
Ahlak yerine dini kullanan insanlar, dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranmaları, birilerine inanç olarak yansıması illüzyon değildir. Uyutulmuş, uyuşmuş beyinlerin bakar körlüğüdür. Eğer bir toplum yaygın ahlaki zafiyet içindeyse, çürük tuğlalarla inşa edilmiş duvar gibidir. Toplum çürümüş ise sosyal kurumlar inşa edilemez, işlevsel olmazlar. Hangi yasayı çıkarırlarsa çıkarsınlar, hangi kuralı koyarsalar koysunlar, onlar için istismarının bir yolu hep açıktır.
Ben demokrasi istiyorum, hangisi bize uygun desem! Doğruyu bulmak, zekâ ve akıl meselesinden çok, kişilik ve ahlak sorunudur.
Kişi dokunulmazlığı! Düşünce ve kanaat hürriyeti! Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti! Kişi hürriyeti! Özel hayatın gizliliği ve korunması! Konut dokunulmazlığı! Haberleşme hürriyeti! Düzeltme ve cevap hakkı! Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı! Yerleşme ve seyahat hürriyeti! Din ve vicdan hürriyeti! Ücrette adalet sağlanması! Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması! Konut hakkı! Gençliğin korunması! Sporun geliştirilmesi! Sosyal güvenlik hakkı! Ailenin korunması! Eğitim ve öğrenim hakkı! Kıyılardan yararlanma! Toprak mülkiyeti! Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması! Ve daha neler, neler! Düşünüyorsam ben yokum…
‘Çok küfür ediyorsun diyorlar. Ne yani; hayatımın içine edenlere şiir mi yazacağım’. Charles Bukovski
Bu ülke; yönetici diye başına taç ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, gelen Amerikan, İngiliz, İsrail uşaklarını lider diye gördü. Gerçekleri görmezden gelmek aptallık değil, birilerine uşaklık yapmaktır. Aydınlanma ışığını kapatarak kendi sağ politikalarını din sosu ile çeşnileştirip, ahlaksız ve çıkar odaklı politikalar, kullan at siyaseti içinde hainlere kapı aralayan ahlak tepemizde tepiniyorlar! Tepesindekilere ceket düğmeleyen halkın varlığıdır!
Bu ülkenin fakiri, zengini. Orta hallisi. Alevi’si, Sünni’si. Ermeni’si, Yahudi’si. Türk’ü, Kürt’ü. Âlimi, Cahili. Delisi, Akıllısı. Orospusu, Pezevengi. Sarhoşu, Ayığı. Hırsızı, arsızı… Pavyon kabadayısı, Sokak serserisi… Kıvırtanı, Oryantal olup, ‘U’ dönüş yapanı, Siyasetin saray soytarıları. Hokkabazlara taş çıkartan İbişleri. Şamar oğlanları. Görgüsüzleri, Sonradan görmeler. Salon efendileri, Hizmetkârları. Ateisti… Dincisi, Üniformalıları. Çadır tiyatrosuna dönmüş ittifaklar. Hariçten gazel atanlar. Çaycı generaller, sarıklı amiraller. Sandalye ucuna ilişmiş bir başka general kendisi için söylenen şarkıları dinliyor.
ABD iki sebeple güçlüdür. Bir ülkesinde vatan haini barındırmaz bulur ve öldürür. İki başka ülkelerdeki hainleri kullanır.
Mustafa Kemal’in askerlerine destek veren, kimin askerleri olduğu açıkça bilinenler tarafından açığa alınan Savcı. Zordur bu ülkede kendi çıkarlarını bir kenara itip, ülkenin, milletin çıkarlarını gözetebilecek bir siyasetçi, bir bürokrat bulabilmek. Senin cehaletin benim yaşamımı etkilerken, kime itaat edelim? Kime Küfredelim? Kime lanet okuyalım. Kimlere hain deyip, kimleri ihanetle suçlayalım! Bu ne büyük çelişkidir ki! Bu ülkede yoksulların sırtına basa, basa sırtından yüksek maaşlarla beslenenler, milletin malını pazarlayıp, komisyonlarla palazlananlar. Yoksulların maaşlarını hesaplıyor.
Sosyal medyadan!
‘2024 dünya hukukun üstünlüğü endeksi raporuna göre Türkiye 142 ülke arasında 117nci sırada. Ülke hukukun üstünlüğün de 1908 yılı öncesi ne geldi. Türkiye gerçekten bir hukuk ülkesi mi’?
‘65 yaşına gelen hâkim ve savcılar bu ülkede yaş haddinden zorunlu olarak emekli ediliyor. 70 yaşında bir yurttaş kendisine ait bir evi satması için akli melekeleri yerindedir raporu alması gerekiyor. Ama biz 70 yaşındaki Erdoğan’ın, 76 yaşındaki, bahçelinin desteği ile tek imzayla kendisine değil bu halka ait ormanları, nehirleri, madenleri, fabrikaları satıp savabildiği devirde hukuk konuşuluyor’! Saliha Sera Kadıgil TİP milletvekili…
‘Ceremeyi biz çekiyoruz. Yoksul dar gelirli, emekli, emekçi insanlar çekiyor bunun farkında mısınız? Gidiyorsun elli liralık bir ilaç almaya şu kadarını sen ödeyeceksin. Niye arkadaş? Biz bu memlekete emeğimizle, alın terimizle ve primlerimizle oluk, oluk ödediğimiz vergilerle katkıda bulunmuyor muyuz? Siz o paraları alıp ne yapıyorsunuz, nereye götürüyorsunuz? Nereye götürdüğünüzü gayet iyi biliyoruz! Tayyare üstüne tayyare alıyorsunuz. Altınıza lüks o gıcır, gıcır araçları çekiyorsunuz. Gittiğiniz zaman seyahatlere yüzlerce, binlerce insanla gidiyorsunuz… En son Bakü’deki bilmem ne zirvesine, iklim zirvesine1860 kişilik kafileyle gitmişsin be adam. Hiç mi utanmıyorsunuz’. Zafer Arapkirli…
Seçen seçtiğine, seçilen seçene güvenmiyor! Sahtekârlık hangisinde? Sofradan en fazla payı alanlar, bize kanaatkâr olmayı öğretiyor. Karnını doyuranlar açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor. Bertolt Brecht.