grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

BU İKİYÜZLÜLÜĞE TANRILAR BİLE İSYAN EDER!

Kırşehir Kapitalizme nasıl teslim edildi? Bilim adıyla bozulan insan sağlığı ve bilimsel soygun… Konuyu ballandıra, ballandıra anlatan marifet. İnsan sağlığını hiçe sayan, kapitalist sisteminin değirmenine su taşıyan anlayıştan farklı bir çıkış beklemek..

Gündem Yayın: 03 Aralık 2024 - Salı - Güncelleme: 03.12.2024 23:47:00
Editör -
Okuma Süresi: 11 dk.
Google News

BU İKİYÜZLÜLÜĞE TANRILAR BİLE İSYAN EDER! 
Soytarılığın bir anlamı var mı?
Kısa adı TOÇ BİR-SEN olan Tarım, Orman Çalışanları Birliği Sendikasının 2024 yılı için bastırdığı masa takvimin Ekim ayı sayfası arka yüzünde kullandığı ifade; ‘Türkiye’nin sığır, koyun, keçi sayısı bakımından Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer aldığını biliyor muydunuz’? Bu ikiyüzlülüğün arkasında iktidara yakın olmanın ötesinde milleti aptal yerine koyma girişimi yok mu? 
Ulan bu kadar sığırı bol bir ülkede yaşıyorsak, etin kilosu nasıl oluyor da 1000 liralarda? Dediğiniz doğruysa, Afrika, Amerika, Kanada ve diğer Asya ülkelerinden söz etmiyorum. Neden Sırbistan’dan, Fransa’dan karkas et ve canlı hayvan ithal ediyorlar?  Fransız çiftçisine yaptığı katkıdan dolayı Nasıl oluyor da bu ülkenin Tarım ve Orman bakanının boynuna Fransa ‘Lejyonerlik’ madalyası asıyor?
Bu ikiyüzlülüğün arkasında yatan gerçek nedir Allah aşkına? 
Aynı takvimin Şubat sayfasında ‘Türkiye’nin su ürünleri yetiştiriciliğinde Avrupa birincisi olduğunu biliyor musunuz’? Notu düşmüşler. Üç tarafı denizlerle çevrili, göl ve akarsularında kirlilik hat safhada iken,  Norveç’ten balık ithal eden bir ülkeyiz. Dünya’nın en pahalı balığını yiyen halkız. Ucuz balık bulur, alır ve tüketebilirsek! Çarşı Pazar etiketlerinden haberi olmayan sendika yazmış mı? Evet yazmış! Takkiye işte böyle bir şey. Algı yaratıp halkı kandırmak.
Bir köpek soyu çıkıp ‘Milletin orasına amma koyduk’… Demişti! O günlerde alan razı, veren razı olmasaydı Bu adam bu ülkede hâlen koymaya devam ediyor olabilir miydi? Bu adamın talanda başrol oynaması eleştirilmiyor, ormanlık alanlar yağmalanıyor yakılıyor, yerine oteller dikiliyor, kıyı yağmacılığı hız kesmiyor, ülke hızla çölleşirken seyrediliyor böyle bir sendika yalan üzerine yayın yapacaktır. Yok, bu ifadeler doğru benim yazdıklarım yalan ve yanlışsa bizi kandıranlar kim? 
Bir başka ikiyüzlülük!
Elimde Ernest Hemingway’ın yazdığı; ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ kitabı. Yoksulluğun ve umudun hikâyesini anlatıyor. Bu kitabı bugüne kadar belki 10 kez okudum. Bu kitabı okurken, 16’lı yaşlarda okuduğum John Steinbeck’in 1939 yılında kendi hayatından ele aldığı kesitlerle kaleme aldığı ‘Gazap Üzümleri’… Geldi! Dünya’da birçok ülkeyi yok eden kapitalizmin uzantısı olan, sanayi devrimiyle birlikte Endüstriyel tarımı da ele geçirmişti. 
Ben bir çevre aktivistiyim… Yok, edilen değerimiz! 
Bu ülkede, hatta bu şehrin kırsalında talan edilen, ele geçirilen, ağır kimyasallarla yok edilen tarım alanları. Tarım alanlarının amaçlar dışında kullanımı. Mutlak tarım alanları üzerine inşa edilen endüstriyel hayvancılık, örtülü tarım (topraksız tarım), çarpık yerleşim, hobi evleri. Yokluğa, yoksulluğa ve hatta ölüme terk edilen küçük çiftçiler. Ağır kimyasallarla öldürülen topraklarımız. 
Küçük ölçekli toprak sahibi çiftçilerin toprakları birleştirilerek ellerinden alınması. Bu alanların Endüstriyel tarımın aktörlerince kiralanması. Bugün Kırşehir kırsalında da, Türkiye genelinde de aynen bunlar yaşanıyor. 
‘Gazap Üzümleri’… Bu kitabı yıllarca yanımda taşıdım ve 2010 yılında Ahi Evran Üniversite kütüphanesine diğer kitaplarımla birlikte bağışladım.
Bu kitap o gün ki Dünya düzeninde ‘Büyük Buhran’ döneminde tarımın kapitalistleşmesi ve peş, peşe gelen krizler yüzünden yoksullaşan, mülksüzleşen yığınların ayakta kalma mücadelesi, halkın açlıkla imtihanını anlatılır. 
Türkiye sanki o günlerin buhran dönemini hiç atlatmamış gibi bugün aynı şeyleri yaşıyor. Açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden topraklarını evlerini terk eden, göçe zorlanan insanlar.  Ekilemeyen milyon dönüm araziler. Başka ülkelerden sadece kiralanmış araziler. Boşa akıtılan ülkenin milli serveti. Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu kıran kapitalizmin acımasızlığı; bugün bu topraklara yansımasını yaşıyorsak sorgulanması gerekenler, milletin koltuğunda oturup beyliklerini uşakları eliyle sürdürüyorsa. Bu halk ne zaman ayağa kalkıp bu kirliliğin durması için direnç oluşturacak!
Bir Türkiye manzarası var ki, tıpkı Hindistan gibi. Bir tarafta alabildiğine zenginlik diğer tarafta 600 civarında olan tanrılara umut bağlamış derin yoksulluk ve sefalet. Benzer sefaletin içinde olup, sıfır gelir endeksine sahip olup İsveç gibi pahalı yaşayan Türkiye…
Anadolu’da makus talihini yenememiş küçük bir şehir…
Kırşehir Kapitalizme nasıl teslim edildi? Bilim adıyla bozulan insan sağlığı ve bilimsel soygun… Konuyu ballandıra, ballandıra anlatan marifet. İnsan sağlığını hiçe sayan, kapitalist sisteminin değirmenine su taşıyan anlayıştan farklı bir çıkış beklemek zaten mümkün değil.
Kırşehir’de küçük çiftçi önce sera sistemli örtülü tarımla tanıştı. Sebzeler yetiştirmeye başladı. Zaman içinde çıta hızla yükseltildi. Sebzelerin kökleri topraktan kesildi…  ‘Topraksız Tarım’ adıyla Endüstriyel tarımla tanışıldı. Yerel halk değil. Dışarıdan gelen partizan, tarikat odaklı kimlikler Kırşehir’de bakir topraklara dadandı! Konduruldu.
Mutlak tarım alanları, en verimli topraklar örtü altına alındı, üzeri betonla kaplanarak, Üniversiteden proje desteği ile Endüstriyel tarım alanları yaratıldı. İnsanımıza, ‘tarımla uğraşma sana iş var’ denildi. Tıpkı; ‘Gazap Üzümlerinde’ anlatıldığı gibi… Kölelik devri; devrim ve yenilik olarak alkış topladı. Küçük toprak sahipleri tekrar başa dönüp kendi toprağında yevmiyeli ırgat oldu. Toprakla buluşmayan sebze fideleri Sri Lanka’dan ithal edilerek getirilen, ,  Hindistan Cevizi Tor-fu ve Termal su ile iklimlendirilip torf kâseleri içinde kök saldı. Çiçekleri ithal Bambus arılarıyla tozlaştırıldı.  Doğal mineralden yoksun. Kimyasallarla beslenmiş, bekleme odalarında kasalar içinde olgunlaşan, besin değeri sıfır olan, üreticinin kendi sofrasına koymadığı bu ürünler kendisine pazarlarda büyük yer buldu. 
AEÜ AR-GE’de üretilen (Karakurt) topraksız tarım ile ilgili bu projede üretilecek olan ürünlerin besin değerleri ve Halk sağlığına dair, kurulu bir cümleye neden yer verilmemiş olabilir? Neden? Tamamıyla üretim odaklı kazanca yönelik olup halkı istihdam odaklı ikna etme yolu. Ülkenin ihraç ettiği sebze ve meyveler ağır pestisit kalıntıları tespiti ile geri gönderiliyor. Bu zehirli meyve ve sebzeler iç pazarlarda bu halka tükettiriliyor. Yalan mı? Onlar kendi insanlarının sağlığını düşünürken, biz nedense bilimsel olarak halk sağlığını hiçe sayan bir anlayışın formülleri bilim adıyla üretiyoruz! 
Bunların Kırşehir’de en ünlüleri ise, Bulamaçlı ve Kara-kurt bölgesine. Her ikisi de halkın malı olan termal kaynakları kullanıyor. Bu işletmeler;  pahalı diyerek ‘Reenjeksiyon’ sistemini kurmuyor. ‘Reenjeksiyon’ sistemi projelerde neden yer almıyor? Kaplıcalar bu şehirde çıkar odaklı politikalar içinde kapatılıp sermayenin kullanımına devredildi. Zaten zorlayanda yok. Tüketimde gıda güvenliği olmayan, günlük yaşayan topluma bu ahlaksız üretimi yedirmek çokta zor olmadı. Yılın 12 ayı taze sebze mavalı Kırşehir’de de, ülkede de tuttu…
Yok, edilen Kızılırmak havzası. Zehirlenen topraklar. Verimli topraklar üzerine kurulan örtülü tarım. Seralar. Rezili rüsva hâli umursamayan yerel yöneticiler. Yakılarak yok edilen Devlet eliyle kiraya verilen sazlık alanlar. Yok edilen ekoloji, açığa çıkan karbon, aşırı pestisitler, DDT ve diğer zehirli kimyasallarla yok edilen doğa, önlenemez, hava kirliliği ve hastalıklı ürünler. Hastalıklı yaşam ve ömür. Doğa ölürse, insan ölür kavramını yok sayan insan ahlakına maraba oldu insanlık…
Her şey şaka gibi. Altüst olmuş tarım. Plansız tarım politikaları. Gıda üretiminde olan Endüstriyel işletmelerin ağzının suyunu daha fazla akıtır oldu.
Hirfanlı Baraj gölü üzerinden kilometrelerce döşenmiş borularla çekilen aşırı su. Devasa pompalara Trafolar inşa eden Elektrik şirketleri. Bölgede her yıl üst üste ekilen yumru köklü aynı ürünler. Denetlenemeyen işgal edilen hazine arazileri. Üç beş sokak kabadayısı siyasetçi artığı kimliksizlerin sahiplenmesi. Hatta bekçilik yapıp kiralayarak etrafındakilere korku salan köpeklik. Devletin sadece seyirciliği değil, teşviki ile elden çıkan tarım. Belenme. Kirlenmiş topraklar. Zehir saçan ürünler.
Sadece Davul ağıl ve Sıdıklı Darboğaz bölgesinde üretilen bir patatesin ağırlığı 2,5 kilogram. Bu patates paketlenmiş market raflarında okul kantinlerinde çocukların atıştırmalıkları içinde yerlerini aldı. Çocuğunuza ne yedirdiğinizin. Devletin göz yumduğu beslenme modellerin nasıl değiştiğini ve gelişimlerini nasıl etkilediklerine dair hiçbir bilgiye sahip değilseniz. Çocuklarınızı zehirleyenler milletin sırtından araziler üzerinden nasıl zengin olduklarını ve sizlerin zehirlenmelerini umursamadıklarını anlayın artık.
Yereldeki Erozyon… Ölümle dans eden insanlık…
Türkiye’de olduğu gibi, bu şehirde kimsenin, hiçbir kurumun Şamar oğlanı olmamalı. Siyasetçinin değirmenine su taşıyan yerel yönetimler dâhil. Ve Üniversiteler… Sözde özerk olup göbeklerinden iktidara bağlı ipleri siyasetçinin elinde olan bilim yuvaları! 
Her bir konuyu tek, tek ele alacağım, ele alacağım konularda Üniversite var. Üniversitenin Kent kırsalına yönelik katkısı yok. Öyleyse bu üniversite neden bu şehirde var? 
Mutlak tarım alanları ve üzerine inşa edilen bütünleşmiş hayvan üretim tesisleri. Verimli toprakların ölümü… Zehir yedirilen insanımız. Şeker fabrikası ve atık yığınları Ölen Kızılırmak. Maden Ocaklarıyla kuşatılmış bir şehri yazacağım. Yavaş ama sistematik olarak boğuluyoruz.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.