19 MAYIS VE Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Doğum Günü…
Yüz altı yıl önce bu toprakların bağımsızlığı için İstanbul’da İngiliz uşaklarının yanından ayrılarak Anadolu’da Samsun’a ayak bastı

19 MAYIS VE Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Doğum Günü…
Doğum Günün Kutlu Olsun Büyük Dahi…
Yüz altı yıl önce bu toprakların bağımsızlığı için İstanbul’da İngiliz uşaklarının yanından ayrılarak Anadolu’da Samsun’a ayak bastı. Sadece asker olan Osmanlıya vergi veren cahil bırakılmış Türk milletinin makus talihini yeniden inşa etmek için canını ortaya koydu. Hakkında idam fermanı çıkartıldı.
Türk tarihinde ilk defa kişisel egemenlikten millî egemenliğe geçiş süreci başladı. Atatürk, Samsun'a ayak bastığı andan itibaren hem içe hem de dışa dönük olarak dinî ve batılı fikirleri yanına almış ve bunların senteziyle Anadolu'da tek idare, tek devlet, tek egemenlik, tek kumandan, tek meclis ve tek millet fikirlerinden hareket ederek, her alanda gerçek millî egemenlik ilkesini uygulamaya çalıştı. Bugün geldiğimiz noktada ülkeyi parçalama derdine düşmüş bir grup siyasetçinin Cumhuriyete Çağdaş Devlet devrimlerine müdahale etme için kollarını sıvadığı açıkça ortada. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919’da attığı Bağımsız Türkiye temelleri üzerine inşa edilmiş Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırma telaşı içinde hiçte azımsanacak sayıda değiller.
Haçlılar; "1000 yıl mücadele edip, Türkleri ve Devletlerini yok ederek emelimize ulaştık. Şimdi sıra bunları geldikleri yer Orta Asya'ya sürmeye geldi" dedikleri iyi bilinir. Dört yıl süren Kurtuluş Savaşının sonucu onlar geldikleri gibi gittiler. Bugün bu ülkeyi yönetenler atalarının yapmak isteyipte yapamadıklarını demokrasi havariliğine soyunmuş boyunların da haç taşıyan temsilcileridir.
Osmanlı İmparatorluğu, 1918 yılının sonlarına gelindiğinde; 1nci Dünya Savaşı'ndan mağlup ayrılmış, Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak dağılma sürecinin sonuna gelmiş bir devlet görünümündeydi. Avrupa devletlerince hasta adam olarak nitelenen Osmanlı; imzaladığı ateşkes ile boğazların hakimiyetini, yeraltı kaynaklarının kullanım haklarını ve donanma ile ordu üzerindeki tüm emir haklarını İtilaf Devletleri'ne devretmişti. Bugün ki iktidar saraydan alınmış yetkiyi tekrar saraya topluyor.
Mondros Ateşkes Anlaşmasını takiben; İzmir; Yunanlar, Adana; Fransızlar, Antalya ve Konya; İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. Bunların yanında Urfa, Maraş, Antep, Merzifon ve Samsun'a İngiliz askerleri çıkmış, İstanbul'da ise Kraliyet Donanması demirlemişti. Bunlara bir tepki olarak Türkler tarafından Trakya-Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Vilâyât-ı Şarkiye Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Redd-i İlhak Cemiyeti gibi cemiyetler kurulmuş ve işgali sonlandırmanın çareleri düşünülmeye başlanmıştı.
Bu dönemde tüm Osmanlı topraklarında olduğu gibi Samsun'da da işgalciler ile Türk Halkı arasında ile silahlı çatışmalara yaşanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Arthur Calthorpe’nın imzasıyla İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükümeti’ne bir nota vermiş ve bölgedeki karışıklıkların giderilmesini istemiş aksi halde Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 7. maddesinin gerekçe gösterilerek bölgenin işgal edileceğini beyan etmişti. Dönemin Harbiye Nazırı Abuk Ahmed Paşa ile Sadrazam Damat Ferid Paşa karışıklıkların giderilmesi görevi için Mustafa Kemal'i uygun görmüş, kendisine bu görev Abuk Ahmed Paşa tarafından bildirilmiş ve görev Mustafa Kemal tarafından kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal bu görüşmeden sonra dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Kâzım Paşa ile görüşmüş ve yetkilerini tartışmıştı. Kendisine 9ncu Ordu Müfettişliği verilmiş, görev yetkilerinin bulunduğu ferman imzalanmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal bu fermanda bulunan bazı açıklamaları bizzat kendisi yazmıştır. Müfettişlik görev ve yetkilerinin yer aldığı fermanın görevleri içeren maddeleri kısaca şu şekildedir:
Bölgede düzenin kurulması, yerleştirilmesi ve olayların sebebinin araştırılması. Bölgede varlığı söz edilen silah ve cephanelerin toplanarak Osmanlı depolarına yerleştirilerek korunması. Bölgede yer aldığı iddia edilen Türk direniş topluluklarının dağıtılması. Ayrıca fermanda Mustafa Kemal'in 3 ve 4. kolordular ile; Diyarbakır, Bitlis, Elâzığ, Ankara ve Kastamonu illerinin kolordu komutanlarına doğrudan emir verebileceği yetki açıklamaları arasında yer almıştır. Bu ferman ile 9ncu. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, Anadolu coğrafyasının tüm doğu kısmına emir verebilecek rütbeye erişmiştir.
Müfettişlik görevini kendisini İstanbul'dan uzaklaştırmak için verilmiş bir görev olarak düşünen Mustafa Kemal kaleme aldığı Nutuk 1. bölümünde yer alan ‘Benim Kararım’ adlı kısmında görevi kabul edişinin ardındaki düşünceleri. ‘Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur’.
Mustafa Kemal Atatürk’üm önderliğinde yok, olmanın karanlığından, var olmanın doruğuna çıkan ülke, son 23 yılda ‘Yok, olmanın girdabına’ nasıl geldi?
Sen kimsin ki kendini Atatürk’le kıyaslıyorsun, 100 yılda yapılmayanları biz 20 yılda yaptık diyecek kadar ahlaksızlar. Bunları rahatsız eden Tanrı devletine karşı Dünya Devleti kurma başarısı mı? Yoksa akılcı, özgür, laik bir insanlık kültürünü öne çıkartması mı bunları bu denli rahatsız etmiş olabilir? Yoksa Ulusal devlet bilgi ve demokrasi anlayışının gelişmiş olması mı? Mustafa Kemal’i irdelerken insan olmanın erdemini koyan bu yüce lider inanma ve araştırma özgürlüğünü bu ülke insanına yakışacağını söylemiştir. Bu gerçek bugün geriye dönüktür. Okumayan. Araştırmayan asla merak etmeyen anlayışın sürüleştirilmesi çok daha kolaydır.
Anayasa ile teminat altına alınmış 1924 Anayasası bugün bir katili ve çapulcu sürüsünü neden rahatsız eder ki? Kürtçülük, Dincilik Ulus devletin hiçbir aşamasında kendine yer bulamaz. Bugün Anayasa neden değiştirilmek isteniyor?
Cumhuriyet fazilettir, dolayısıyla fazilet yüksek insani değerlerin tümüne sahip olmak demektir. Çağdaş ve uygar olmak, Türk toplumunun çağdaş ve uygar bir toplum haline getirilmesidir.
Gelişmeye ve değişmeye açık olmak, Atatürk’ün 10ncu yıl söylevinde ifade ettiği “millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız”. Sözü bunu ifade etmektedir.
İlmin yol göstericiliği, akılcılık; doğmalardan uzaklaşmaktır.
Misak-ı Millî, tam bağımsızlık; Millî And, her şeyden Önce millî ve bölünmez bir Türk ülkesinin sınırlarını çizmiştir. Ve böylece Türkler tam bağımsızlık bilincine erişmişlerdir. Bunun mimarı Mustafa Kemal’dir.
Atatürk’ün Cumhuriyetçilik ilkesinin dolayısıyla Cumhuriyet biçimindeki yönetimin dayandığı başlıca ilkeler vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir; Halk Egemenliği, Atatürk’ün Cumhuriyetçilik ilkesi, halk egemenliğini en iyi ve en sağlam biçimlerde temsil eden ve uygulayan bir rejimi ifade eder. Atatürk, halk egemenliği, halk yönetimi ve halkçılık gibi deyimleri öncelikle Cumhuriyet kavramı yerine kullanıyordu.
Tam Bağımsızlık: Atatürk’e göre asıl olan Türk ulusunun onurlu bir biçimde yaşamasıdır. Bu da ancak tam bağımsızlıkla mümkün olabilmektedir. Yabancı bir devletin koruma ve desteğini kabul etmek, bağımsızlıktan yoksun olmak demek, diğer devletler karşısında uşak durumuna düşmek demektir. Türk’ün onuru, kişiliği ve yetenekleri çok yüksektir, büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı Atatürk’ün cumhuriyetçiliğinde “ya bağımsızlık ya ölüm” temel ilkedir.
Ulusal Bütünlük, Ulusal bütünlük halk egemenliği ve tam bağımsızlık anlayışının doğal sonucu olmaktadır. Ulusal bütünlük politikasının temel belgesi ulusal antlaşma yani Misak-ı Millî’dir. Ulusal politika, ulusal sınırlar içinde, her şeyden önce kendi gücüne dayanarak varlığını korumak, ulus ve ülkenin mutluluğuna çalışmaktır. Irk ve din birliği, başka uluslara düşmanlık, kendi ulusunu küçümsemek ülke ve ulus bütünlüğünü bozmak, bölücülük, adaletsizlik, sömürücülük, baskı, yasa dışılık, eşitsizlik Atatürk ulusçuluğunun karşı olduğu değerlerdir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti ulusal sınırlar içinde Türklük duygusuyla yaşayan herkesin ortak devletidir.
Çağdaşlaşma, Atatürk’e göre, her görüş açısından uygar bir ulus olmalıyız. Düşünceler ve yaşam uygar olmalıdır. Atatürk’ün tüm devrimlerinde çağın ışığını görmek ve her devrimde bu ışığın bir parçasının ülkeye yansıtıldığını izlemek olasıdır. Cumhuriyet devleti giderek gelişirken her döneminde Atatürk’ün çizdiği yolda biraz daha çağdaşlaşmıştır.
Lâiklik, Saltanatın, Halifeliğin kaldırılması gibi inkılâplar lâikliğe gidişi kolaylaştırmıştır. Lâikliğin en büyük aşaması ise, Türk Medeni Kanunu’nun 1926 yılında kabulüdür. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ile birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşunda lâiklik önemli bir yere sahiptir. Lâiklik uzun bir gelişimin sonucunda Türk toplumunun ana belirleyici öğelerinden birisi olmuştur. Barışçılık, Atatürk hiçbir ülke veya ulusa karşıt olmayan bir barışçı gidişi temel ilke görmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başlıca ilkelerinde birisi olan yurtta ve dünyada barış insanlıkla uygarlığın ilerlemesinde en esaslı etken olacaktır. Dolayısıyla, ulusları refah ve mutluluğa götüren en iyi yol barıştır. Yurtta barışın sağlanabilmesi için çeşitli çabalar gösterilmiş, insanlar arasında hiçbir ayrıma yer vermeden, eşitlik düzeni en geniş anlamıyla kurulmaya çalışılmıştır. Toplumda sınıflar arası dengeye de önem verilmiş, cumhuriyet devleti olmaya çalışılmıştır.
Atatürk’ün Türk ulusuna ve gençliğine olan inancı, cumhuriyetçiliğin tamamlayıcısı ve güvencesidir. Kendi elleriyle kurduğu cumhuriyeti Türk gençliğinin bekçiliğine bırakmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Barışında savaşında efendisidir.