TUZU KURU EMEKLİLER. FERASET!
Gerçekleri görmeyenlerde iki şey eksiktir. Ya doğuştan kör ve sağırdır. Ya da mideden bağlıdır. Tuzu kuru emekliler saray sofrasında bir öğlen yemeği yediler. Alkışladılar. Bir daha alkışladılar. Tuzu olmayan diğer emekliler yutkunarak seyrettiler.
TUZU KURU EMEKLİLER. FERASET!
Gerçekleri görmeyenlerde iki şey eksiktir. Ya doğuştan kör ve sağırdır. Ya da mideden bağlıdır.
Tuzu kuru emekliler saray sofrasında bir öğlen yemeği yediler. Alkışladılar. Bir daha alkışladılar. Tuzu olmayan diğer emekliler yutkunarak seyrettiler.
Saray sofrasına kurulanlar, emekli milletvekilleri olabilir mi? Veya emekli genel müdürler, müsteşarlar, emekli büyükelçiler. Ya da emekli yargıçlar ve de çifte kavrulmuş maaşlı olanlar. Emekli generaller, albaylar olabilir mi? Ve de saray hokkabazları... Meclisin aristokrat memur emeklileri. Bir tarafta 12,500 lira yaşam savaşı veren emekliler, diğer tarafta açlıkla savaşan emekli astsubaylar, uzman çavuşlar, polisler.
Doğruyu bulmak, zekâ ve akıl meselesinden çok, kişilik ve ahlak sorunudur.
Önceden belirlenmiş tuzu kuru emekliler saraya çağrıldılar. Ve onlar saray sofrasına kurulup bir güzel saray yemeklerinden yediler. Milletin gırtlağından kesilerek hazırlanmış bir kâse çorba için şükür duaları edilip, kırış, kırış elleriyle; karınlar doyduktan, göbekler sıvazlandıktan sonra, kendilerine ülke bekası yönünde mesaj veren reisi alkış yağmuruna tuttular. Bana göre bu tasmalanmaktır. Bu ülkede tuzu kuru olmak illaki omurgasız olmayı mı öne çıkartır! Bu bir örnek!
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kime itaat edelim? Kime Küfredelim? Kime lanet okuyalım. Kimlere hain deyip, kimleri ihanetle suçlayalım! Bu ne büyük çelişkidir ki! Bu ülkede yoksulların sırtına basa, basa sırtından yüksek maaşlarla beslenenler, milletin malını pazarlayıp, komisyonlarla palazlananlar. Yoksulların maaşlarını hesaplıyor. Sokağa dökülüp açım diye bağıranlar despotizmin polislerince coplanıyor.
Bu memleketin başına ne geldiyse, kendi çıkarlarını milli çıkar diye yutturanların ve ürettikleri akıl almaz sahteliği gerçek zannederek alkışlayan cehaletin yüzünden gelmiştir.
Bu ülke; atanmış bir kılan tarafından icat edilmiş bir sistem içinde yönetilirken, tüm değerlere tepedeki oturanlar la birlikte sistematik olarak çöküldüğü net olarak görülürken, görüntüyü buzlayarak gizleyen, kendini nimetten sayan bir kitle var! Ekonominin bir aile şirketi gibi yönetilmesi, milyarlarca dolar tutarında ihaleler ve bu ihaleler karşılığı servet tutarında alınan komisyonların oluşturduğu gerçeği, Türkiye’de Kamu kaynaklarına bu anlayışla geniş bir aile tarafından üzerine nasıl çöküldüğünü görmeyen halk kaypaktır. Güvenilir değildir. Bu halk güç sarmalının en güçlü argümanıdır.
Sultancılık, egemenliğin, zenginliğin, paranın, rantın, statünün, hukukun her şeyin tek bir kişinin yönetiminde meşruiyet kaynağı olduğu; yukarıdan aşağıya doğru yayıldığı ve herkesin ona yakınlığı ölçüsünde güçlenip statü elde edip zenginleşebildiği bir sistem yaratıldı. Böyle bir sistemin genelde İslam ülkelerinde kurulduğu bilinen bir gerçektir. Biat kültürünün hâkim kılındığı toplumlarda tek şey, tanrı ile kandırmak. Tüm üstünlükleri ‘Tanrı benim’ egomanyası altında yürütmek.
Bu ülkede yoksulların sırtına basa, basa yüksek maaşlarla beslenenler, milletin malını yabancıya, yandaşa, döviz spekülatörlerine, pazarlayıp, komisyonlarla palazlananlar. Türkiye Cumhuriyeti yurttaş kimlik kartını üç paraya pazarlayıp yurttaş kazandım diyenler.
Yoksulların maaşlarını hesaplayanlar, asgari ücretliye 17 002 lira ile emekliye 12,500 bin lirayla yaşamı layık gördü. Seçtiklerimiz layık görülen bu rakamı oy birliği ile kabul etti! Yarın şapkadan ne çıkacak meçhul.
Ülkede üretmek yerine ithal etmek için dışa bağımlı hale gelmek ekonomik bağımsızlık değildir. Bu rezalet bir tesadüfler zinciri de değildir. Bu saatten sonra ekonomik bağımsızlığı yeniden nasıl kuracaksın? 23 yıl önce 30 yaşında olan çiftçi bugün 53 yaşında. Çocukları ve kendisi tarımdan uzaklaştı. Tarım toprakları çıkartılan yok ediliş yasalarıyla bir, bir endüstriyel tarım yapan spekülatörlerin eline geçip yağmaya açıldı. Vatana ihanetin ana terimi budur. Pazar artıklarına, bir paket makarnaya alıştırılmış toplum için askıda ekmek olağan olacaktır.
Dünya ülkeleri; bizde ki, tüm bu rezilliği şaşkınlıkla izlerken bizler hâlâ meydanlarda yer tanrılarını alkışlıyorsak, sadaka toplumu olmayı ahlaklı yaşam zannedip bu akıl almaz çelişki için dinsel bağ kuruyorsak, yoksulluk bugün, gözünü askıda ekmeğe dikmişse, emekli ucuz yağ bulmak için market, market dolaşıyorsa, et kuyruğuna geceden giriyorsa! Neden? Kim? kimleri iktidar denilen o kürsüye taşıdı? 23 yıllık yozlaşmanın temelinde bu halkın kendisi yok mu?
Lüks ve şatafat içinde saraylarda yaşattığın kimliğin ve onun uzantısı olan temsilcileri; senin için; ‘kuru ekmek yiyorsa doyuyordur’! Bu rezalet tümceleri söyleyenleri defalarca alkışlayıp yer tanrısı ilan ettiğin o yer Tanrılarının sayesinde yoksul ve açsın.
Onlar iyi biliyor ki her canlıda beyin var. İşlevsel özelliği olmayanlarda beyinin olması sadece biyolojik organ olmanın ötesine geçmediğini biliyorlar. Aptallık bulaşıcı olduğu kadar genetiktir.
Emekli yıllarca ödediği primin karşılığını, yani kendi parasını istedi. Emeklinin; ‘Dini bütün, yetim hakkı yemez. Alnı secdeye geliyor harama el uzatmaz. Bir yüzükle geldi. Başka serveti yok’. Dediği, O adam; emekli için; ‘kaynak yok’! Dedi. Ekonomist tarafından Halk bankası dolandırıcılığından sabıkalı adama Türk maliyesi koşulsuz şartsız teslim edildi.
Ülkede üretmek yerine ithal etmek için dışa bağımlı hale gelmek ekonomik bağımsızlık değildir. Bunca rezaletler bir tesadüfler zinciri de değildir. Bu saatten sonra ekonomik bağımsızlığı yeniden kazanabilmek uzun sürecek meşakkatli bir yoldur. Hiç bir şey yapamadan tüm yaşanan rezilliği seyredebilmek ve ne acıdır ki olacakları bile, bile yaşayabilmektir. Sonuçlara katlanmak ahmaklıktır.
Sermayeye karşı halkı!
Sömürüye karşı emeği!
Eşitsizliğe karşı adaleti!
Savaşlara karşı barışı!
Piyasacılığa karşı temel hakları!
Talana karşı doğayı!
Erkek şiddetine karşı kadını!
Çağdaş Eğitim yerine Ortaçağ molla eğitimi!
İstismara karşı çocukları! Koruyamayan devlete sosyal hukuk devleti denebilir mi?
Halkın; Sultanizim’le küçülen hayatları…
Yüz yıldır bu ülke insanı böyle bir travma yaşamadı. Ülke insanı; kendi yarattığı sistemde boğuluyor. Bunca yoksulluğa, kepazeliğe bugüne kadar tanıklık etmedi. Cebinde taşıdığı parası gâvur parası karşısında beş para etmez hale hiç düşmedi. Daha çok vergi. Daha çok ceza. Daha çok korku… Bu travma yurdum insanlarına çaresizliğin yanında ölümler getirdi. Bu ülkede Tanrıların saltanatı hiç bitmedi.
Bu nasıl pahalılık arkadaş? Herkesi yaşayan ölüye çevirdiler. Tatil yapamaz, dışarıda yiyemez, seyahat edemez, sinemaya, tiyatroya, kitaba, eğlenceye bütçe ayırmaz, yeterli beslenemez, doğru düzgün kıyafet alamaz, ev eşyasını yenileyemez mutfak alışverişin eksiksiz yapamaz, kredi ve kredi kart borçlarını ödeyemez hale nasıl geldik’?
Kapatın kaçak Saray’ı, salt onun gideriyle Hatay kurtulur. Kapatın diyaneti ülke ekonomisi kurtulur. Hazine garantili ödemeleri TL’ye çevirin emeklinin maaşı üç kat artar. Öğretmen açığı ortadan kalkar. İmamların maaşlarını devlet yerine camiye gelenler, muhtarların maaşlarını işi düşenler ödesin. Bu ülkede kaç dindar kalıyor, muhtar seçimleri nasıl oluyor görün! Hububat ithalatını durdurun, aradaki tefeciyi, kabzımalı kaldırın, bu parayı çiftçiye verin Türk tarımı kurtulur.
Başınızın üzerinde yer vermeyin. Başınızın üzerinde olması gereken unsur Türk milletinin ta kendisidir.
Bu ülkeye sokulmuş 17 milyon kaçak göçek, iti uğursuzu. Afganlısı, Suriyelisi, Pakistanlısı, Afrikalısı nerede ne varsa torlayıp, geldikleri yere postalayın. Bakın bakalım konut açığı, işsizlik ve yoksulluk kalıyor mu?
Kapatın cemaat ve tarikatları edindikleri serveti kamu yatırımına dönüştürün ülke borçtan kurtulsun. DPT yeniden açın. Denetimi sıklaştırın. Fahiş fiyatlar ¼ nispete düşüyor mu, düşmüyor mu?
Bu ülkenin milyarlık hazine bütçesini çaresizlik içinde kıvranan memura, emekliye, işçiye, dula, yetime değil; oluk, oluk rant kanalına aktaran devlet. Bu rant kanalının ana aktörleri ve bu aktörlerin siyasilere ve üst düzey bürokratlara balya, balya dağıttığı komisyonları alanlar bu ülkeye anayasa yapacak!
Bu işi ancak kapitalizmin tanrısına iman etmeyenler çözebilir.