ÖZGÜR İRADE VE KAYYUM…
Cehalet toplumsallaştırıldıkça, onlar; daha kolay hükmediyorlar… Sonuç; tek adam, işlevsiz meclis ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye hukuku! Bunun temelinde rant, birde ‘Banayasa’…
ÖZGÜR İRADE VE KAYYUM…
Cehalet toplumsallaştırıldıkça, onlar; daha kolay hükmediyorlar… Sonuç; tek adam, işlevsiz meclis ve Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye hukuku! Bunun temelinde rant, birde ‘Banayasa’…
Eskimiş akıllar, eskimeyen tehlikeler demokrasiyle geldiler. Demokrasiyi birirdiler. Bir ülkede yozlaşmış adalet varsa! Ülkenin en büyük kâbusu olur. Partileşmiş bir devlet yapısında! Huzur yoktur. Hukuk yoktur. Güven yoktur. Çağdaş eğitim yoktur.
Nasıl bir hukuktur. Seçilmiş kişiye, seçim öncesi hukuki yönden seçilebilir belgesi veriyor… Belgeyi veren kurum, birkaç yıl sonra seçilmiş kişiyi ‘terörist’ ilan ediyor. Veya terörle bağıntısı var savı ile seçilmişi alaşağı edip yerine saray memurunu ‘kayyum’ olarak atıyor. Sonra huzur ve güvenden söz ediyorlar. Halkın özgür iradesi nerede kalıyor. Neden seçim yapıyorsunuz. Nasılsa tek adam rejimi istediği yere istediği yandaşı atar. Adına demokrasi değil keyfiyet rejimi dersiniz, milletinde çok fazla kafası karışmaz.
‘Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bir devlet olarak kurulmuştur. Devletin sahibi bir hanedan ya da belli bir zümre değil, toplumu oluşturan yurttaşların tümüdür. Yurttaşlar, kendisine Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi (Zıllullah) olarak bakılan bir hükümdarın kulu ve tebaası, bir dinin ya da peygamberin ümmeti, bir imamın ya da kilisenin cemaati olarak değil, kendi yazgısını kendi kararıyla belirleyen bir ulusun, aralarında ırk, renk, dil, din, sınıf, cinsiyet farkı gözetilmeksizin eşit haklara sahip özgür bireyleridir. Egemenlik doğaüstü bir güce değil, kayıtsız koşulsuz ulusa aittir’. Mustafa Kemal Atatürk…
Ülkede bir oyun tezgâhlanıyor. Bu oyuna gelmek, kaosun ortasında yer almak, tezgâhtarın ekmeğine yağ sürmektir.
Bu düsturun sahibi Türkiye Cumhuriyetinin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk. Bu ülkede kanunlardan önce ‘ahlak’ yasaları çıkartılmalı ve buna da siyasiler hükmü öncelikli olarak ve de ağırlıklı olarak yer almalıdır. ‘Benden değilsin’ düsturu içinde millete hakaret savurmak, özgür iradenin demokratik haklarını boşa çıkartmak ne Anayasa hükmüyle, nede farklı bir kanun gözüyle görmek mümkün değildir. Milletin kişiye verdiği makamları milletin aleyhine kullanmanın adı demokrasi olamaz. Bu anlayış despotizmin varlığının açık göstergesidir. Ülkedeki despotizm 1980 cunta döneminde dahi yaşanmadı.
Milletin canı burnunda!
Bunca sorun çözüm beklerken, Suni Anayasa tartışması. Hiç inandırıcı olmayan Kürt sorunu. Yığın olmuş ekonomik sorunlar. Çoklu maaşlarla saltanat sürenler. Tartısı bozuk adalet sistemi. Eğitimde şeriat özentisi, tarikat ve cemaatlere verilen sonsuz, sınırsız davranış biçimi. Diyanet Başkanlığının fütursuzluğu, lüks ve şatafat düşkünlüğü. Başıbozukluğu. Hastanelerde sağlıkta içinden çıkılamaz sorunlar. Çocuk ve gençlerin, kumar, uyuşturucu fuhuş batağına sürüklenmesi. Dağılan aileler. Umutsuz gençlik. Ülkeyi terk etmek için çırpınan insanımız. Talan edilen doğası, parsellenerek peşkeş çekilen coğrafyası. Milletin ekmeğine, barınmasına ortak edilmiş 17 milyon göçmen ve beraberinde gelen binlerce sorun.
Anayasayı takmayan bir adamın kişisel egosunu, hakaret ve küfürlerini kabullenmek, çağdışı kirli ideolojisini, keyfiyetini taşımak, bu milletin özgür iradesine ipotek koyması ile ölçülemez… Süregelen yaşamımızda yargılarımızın önemini yitirdiği bir an gelirse! Bu ülkede; bir gün kıyamet koparsa! Birgün sosyal patlama olursa! Erdoğan uyguladığı bu ceberut düzen içinde ne kazanmış? Ne kaybetmiş olacaktır? Yüz yıl önce bu ülke; etnik kimliğe bakmadan, bağımsızlığı ve özgürlüğü için savaş vermiş. Kanla irfanla kazandığı bu topraklar üzerinde özgür, bağımsız ve refah içinde yaşamak için ‘vatan’ kılmış. Hiç değilse bunu aklınızda tutun. Cennet vatanı cehenneme çevirdiniz. Suçlusu da, mimarı da Erdoğan ve avenesidir...
Bir ülkede hukukun siyasallaşmış, demokrasinin rafa kalkmış olması. Mevcut Anayasaya ‘asker’ anayasası kulpu takarak, mevcut Anayasayı artık lüzumsuz kılıp, yenisiyle saray Sultanizmi gerekçeleri ile pekiştirilerek hazırlanıyor, cumhuriyet rejimi ala aşağı edilme senaryolarını farklı siyasi argümanlar farkına varıyor ve tepki koyuyorsa. İnanın bu ülkede bir gün kıyamet kopacaktır.
Demokrasi insan yaşamı için geliştirilmiş en büyük yönetim şeklidir. Demokrasi çiğnenir, hukuk rafa kaldırılır, siyasal yapıyı her alanda baskı aracı olarak kullanırsanız insanların yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkı ortadan kalkar. Keyfi yakalama ve tutuklanma ve zulüm egemen kılınmış olur. Bugün ülkede görünen ve uygulanan bu.
Ülkenin yaşamsal anatomisi olan ırk, cinsiyet, dil, din, ulusal veya sosyal kökene veya diğer statülere dayalı ayrımcılığı tetiklerseniz kaos çıkartırsınız. Ülke hızla etnik bir çatışmaya yol açacak keyfiyet açıklamaları ve çağrıları içinde yeniden şekillendiriliyor.
Bu ülkede kadın veya erkek. Veya çocuk. Veya hayvan olmak… Taciz ve istismardan korunamıyorsa, cinayetler sıradanlaşmış ve hukuk caydırıcı argümanları kullanmıyor ise, korkunun şehirlere, sokaklara ve hatta apartmanlara kadar yayılması demektir. Bunumu istiyorsunuz?
Bu ülkede doğa yağmalanıyor, doğal alanları koruyanlar coplanıyor, kolluk güçleri ve hukuk sermayenin yanında yer alıyorsa sonuçları doğuranlar, sonuçlara katlanacaktır. Ülkenin tüm kaynaklarını satarak, paylaşarak, yağmalattırarak halkı yokluğu sürüklemenin mutlak bir bedeli olacaktır.
Tarihin kahramanları köle ve esir olmamak için kavga vermiştir. Bu millet böyle kötü bir yönetimin güç gösterisi içinde işkence ve kötü muamele ile aşağılayıcı muamele veya cezaya maruz kalması ne insani nede hukuki boyutta bir tanımı olamaz.
Anayasada; adil yargılanma ve yasal tazmin hakkı. Ücretsiz eğitim, Sağlık ve uygun yaşam standardına dayalı barınma, sosyal güvence, olumlu çalışma koşulları da dâhil olmak üzere, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların korunması hakkı kimin haklarını savunur?
‘Ya tam demokrasi! Ya tam diktatörlük… Ya insan, ya da bir siyasal İslamcıya köle olacağız’. Bunun içindir ki; Ya bir yol bulacağız. Ya da bir yol yapacağız. Yalayanların ve de yalatanların devrine geçit vermenin sonucudur bu tüm yaşananlar…
Silahlı çatışmalar, genel şiddet halleri, insan hakları ihlalleri veya doğal veya insan ürünü felaketlerin etkilerinin sonucu olarak veya bunları engellemek üzere evlerini terk etmek zorunda kalan yurdum insanları!
Bir elin parmakları kadarlar… Ama ne çoklar… Ne çok alıcısı var bu kirli siyasetin yalan ve sahteliğin!
Siyasetleriyle, halka demokratik görünüp demokrasiyi, henüz tam olarak sindirememiş, halkın gözüne baka, baka binlerce antidemokratik uygulamaların geçerli olduğu nadir ülkelerdeniz! En çok demokrasiden söz ediyorlar. İçi boşaltılmış kof demokrasiyi, lafazanlıkla süsleyip demokrasi diye yutturmayı marifet sayıyorlar. Bunun içindir ki; en çok ‘ileri’ demokrasiyi konuşuyorlar. Çünkü bu ülkede en çok bu boş lakırdıların çok alıcısı var. En çok kurnazlıkları adaletsizliği, ekonomiyi; bayrağa ve inanca bağlayarak cehalet sayısını artırmak.
Ne kadar çoklar ki! En çok doğrular…
En büyük saraylar. Apronda en çok özel uçaklar, helikopterler, limanlara bağlı yatlar. Garajlarda bekleyen en çok son model özel otomobiller. En çok villalar. Evler, oteller, teşvikler. Hibeler. En çok korumalar. Konvoylar. Kadrolu en çok hizmetçiler, halayıklar, dadılar, aşçılar, terziler, modacılar. Amerika’da çiftlik. Londra’da malikâne. Birde gökdelen ve de gemicikler.
En büyük bayrak… En büyük cami, en büyük saray. En çok hazine garantili, içinde doktor olmayan hastaneler. Apartman üniversiteler, köprü, tüp geçit, otobanlar. En çok maaş. Harcırah, yolluk. Çoklu maaşlar. Ödenekler. Yoksulluğun sırtından vahşice alınıp, yurt dışına aktarılan altın varaklı camiler, yurt dışına yapılan mali hibeler. Üstlenilen IMF borçları. Torba, torba alınan komisyonlar. Milletin orasına koyan müteahhitler. En çok aç ve yoksul…
En çok hazine garantili, Atatürk’e küfreden, Kurtuluş savaşlarına yalan diyen. Amerika’yı kendine mabet yapmış hazine garantili müstemleke basını ve yazarları. Bunların piyonu olmuş sürü.
Onlar O kadar; ‘en çok’… Çok ki… Amerika’ya gökdelen diken milyon dolar bağışlar yapılan vakıflar. Ayakta durmak için halktan para dilenen savunma sanayi vakıfları. Mesela Tarikatlar. Mesela cemaatler. Mesela, akıl yerine cehalet. Bilim yerine hurafe. Bunların arasında demokrasiyi bulamazsınız. Çağdaşlığı ortadan kaldırmış aklın çokları, o kadar çok ki; çağdaş okul yerine İmam hatipler... Okul yerine camii. Liyakat yerine itaat… O kadar çoklar ki! En çok çocuk istismarlar, tecavüzler, kadın cinayetleri.
Demokrasi isyanların rejimidir. Özgürlüklerinden yavaş ama sistematik olarak kopartılan milletler aynı bu şekilde yönetilir. İnsanın haksızlıklar karşısında susması, kabullenmektir.