grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

Kırşehir adının kaynağı ile ilgili gerçekler

Kırşehir kültürüne dair yaptığı araştırmalarla bilinen emekli akademisyen Mahmut Seyfeli, ''Kırşehir'' adının kaynağı ve kentin eski isimleri ile ilgili gazetemize bilgi aktardı

Kültür Yayın: 11 Mart 2025 - Salı - Güncelleme: 11.03.2025 23:03:00
Editör -
Okuma Süresi: 13 dk.
Google News
 
 

Kırşehir ile ilgili bir bilgiye ulaşmak isteyen önce Kırşehir Valiliğinin resmi Web sitesine başvurur. Ama ne kadar doğru bilgiye ulaşır orası tartışmaya açık. Çünkü bu resmi web sitesinde birçok kez çeşitli vesilelerle dile getirdiğim, ancak bir türlü değişmeyen şu bilgiler yer alıyor: 

“ Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar.” Bu yanlış. Çünkü Kırşehir’in merkezinde “Kale” denilen yığma höyüğün mevcudiyeti, buranın eski bir yerleşim yeri olduğunu gösterir. Kalede yapılan kazılarda Bronz ve Demir çağlarıyla Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine dair buluntulara rastlanmaktadır.  Dolayısıyla yöre Hitit öncesinde de yerleşime tabi olmuştur.  Fakat, ilin adının o zaman ne olduğu henüz bilinmemektedir. 

“İlin bir ara Aquae Saravenas adıyla (MÖ 2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır.” Bu bilgi de kesin değil. Çünkü en eski coğrafyacılardan Kiepert’in haritasında söz konusu “Aquae Seravernas”ın yeri kesin değildir.  “Su şehri” anlamına gelen bu yer, büyük ihtimalle bugün “Terme” nin bulunduğu yer veya Karakurt kaplıcalarının bulunduğu Karalar köyüdür. 

“Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İmparator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve Justinianopolis diye anılmaya başlamıştır.” Bu da yanlış. Çünkü “Macissos” bir kentin değil, bir bölgenin adıdır ve bu bölge Kızılırmak yayının doğusunu içine alır. Justinianapolis adına gelince, bu yer, bugün Kırşehir merkezinin güneyinde kalan, bugün “Koru” dediğimiz mevkidedir. Burada küçük bir Roma kenti mevcutken, atalarımızın bölgeyi fethinden sonra terk edilmiştir. Şimdi kalıntısı bile mevcut değildir. 

Bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Türkler bir kente ya da kaleye geldiklerinde orayı almadan önce üç teklifte bulunurlar. “1. Kaleyi bize teslim edin, bizim tebamız olun, verginizi vererek yaşamaya devam edin. 2. Kaleyi bize teslim edin.  Malınızı alıp kaleyi terk edin. Can ve mal güvenliğinize dokunulmayacaktır. 3. Eğer direnirseniz, kılıç zoruyla kaleyi alırız ve üç gün yağmalarız.” İşte bu teklife göre zaten küçük ve harap olan kale teslim edilmiş, halkına dokunulmamıştır. Halkı da zamanla batıya göç etmiştir. Türkler de bunun üzerine bu kentin kuzeyinde, bir çeyrek mesafede (yaklaşık 1,5 km) kendi kentlerini inşa etmişlerdir ki burası Kale Höyük çevresindeki bugünkü Kırşehir kent merkezidir.

Bir başka ifade daha: “Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir. Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde yaşayan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi Türkçedir. Kısmen doğru. Bugün bile yöre halkı kentimize Kırşehri der. Ama Kır Şehri adı ile ilgili “Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir.” İşte yanlışlık burada. Çünkü yöreyi fetheden Kutalmış oğlu Süleyman Bey, çağıl çağıl akan bir ırmağın suladığı bu vadideki yeşilliği, eşsiz doğayı görünce buranın tam yaşanacak bir yer olduğuna karar veriyor. Burada bir kent kurulmasını emrediyor. Ve bu kentin adına yeşillik oluşundan dolayı “Kır Şehri” adı veriliyor.  

Kırşehir kelimesinin anlamı, bugün birçok kimsenin zannettiği biçimiyle “bozkırda yer alan bir kent” değildir. Çeşitli sözlüklere bakıldığında, coğrafî terim olarak “kır” kelimesinin şu anlamlara geldiği görülür: 

Kır: Kır, basık dağ, açık yer. (Divanü Lugati’t-Türk, C. I, s. 324)

Kır: Meskûn olmayan yer, şehir veya köy dışı. Ar. Sahrâ. Kıra çıkmak, kırlarda gezmek. (TDK Türkçe Sözlük)

Kırşehir halk etimolojisinde de, “kır” kelimesinin yukarıdaki mânâlarından da anlaşılacağı üzere, “step”, “bozkır” değil, “yeşillik, açık alan” mânâsında kullanıldığı görüşü hâkimdir. Yaşı benim gibi altmışı geçmiş olanlar çok iyi bilirler ki, Kale’ye çıktığımızda, ağaçlardan dolayı en yakındaki evler dışında hiçbir yapı görülmezdi. Her taraf bağ ve bahçelerle yemyeşildi. Her yerden sular kaynar, dereler akardı.

Gelelim en komik olan ifadeye:  “Bir rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir” Bu ifade Kırşehir Valiliğinin resmi sitesine yakışmıyor. Çünkü orada en doğru ve bilimsel bilgilerin yer alması gerekir. Resmiyetin rivayetle işi olmamalı. 

İşin doğrusuna gelince, yukarıda da belirttiğim gibi, yöre 1071 yılından sonra fethedildikten sonra burada kent kuruluyor ve adına “Kır Şehri” deniyor. Peki Timur Anadolu’ya ne zaman geliyor? Tabii ki 1400 yılında.  Yani Kır Şehri adı verildikten yaklaşık 330 yıl sonra. Nasıl “Kırın şehri!” diyebilir ve şehrin adı “Kırşehir” olur. Akla mantığa sığmayan bir tevatür. 

 

Gülşehir Adının Kaynağı

Kırşehir’in eski adlarından birinin Gülşehir olduğu iddia edilir. Ancak bu tam doğru değildir. Bu konuda en doyurucu açıklamayı Prof. Dr. M. Fatih Köksal yapmaktadır. O, bu konudaki araştırmalarında şu tespitlerde bulunmuştur:   

Kırşehir’e neden Gülşehir dendiğine dair yazılı kaynaklarda üç farklı rivayet tespit edebildik.

Bunların ilki Âşık Paşa’yla ilgilidir. Âşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-kudsiyye adlı mesnevisinde babasının Kırşehir’e gelmesiyle “kır olan şehrin gül şehir”e döndüğünü söyler:

Sözlerini kabûl kıldı şeyh 

Kırı Gülşehr kıldı geldi şeyh

Yani Elvan Çelebi’ye göre aslında “kır” (çorak) bir şehir olan Kırşehir, babasının Kırşehir’e gelmesiyle -o çorak yerlerde güller açarak- “gül şehir” olmuştur. Bunu babasının gelmesiyle birlikte şehrin güzelleşmeye başladığı manasında mecazî bir ifade olarak anlamak mümkün ise de bu kabulün yine de mühim ve kayda değer bir bilgi olduğunu ifade edelim. Buradaki “kır” kelimesinin tesadüfî olmadığını, “Kırşehir” adındaki “kır” kelimesine izafeten söylendiğini izaha bile gerek yoktur.

Diğer iki rivayet, Helvacızâde Hulvî Mahmud Cemâleddîn’in Lemezât adlı eserinde geçer. Helvacızâde, eserinde Kırşehir’e (Kırşehri) neden Gülşehir dendiğine dair iki farklı rivayeti bir arada anlatır. Anlattığı ilk rivayete göre Kırşehir ilk kurulurken binaların yapımında kullanılan kerpiçlere gülsuyu katmışlar ve seçkin insanlar arasında o yüzden Gülşehir diye anılırmış:

“Menkûldür ki Kırşehri havâs beyninde Gülşehri dinilmekle yâd olunurmuş. Sebeb oldur ki ibtidâ şehr binâ olundukda kerpiçlerine gülâb katmışllar” (Ali Emirî,1335:466) 

Lemezât’taki ikinci rivayete göre Ahi Evran-ı Velî zaviyesinde şeyhlik yapan Gülşehrî, Kırşehir’in Çingizzâdeler (Moğollar) tarafından harap edilmesine, onlara gidip ricacı olarak engel olmuş, şehir halkı da ona saygılarını göstermek için şehrin adına Gülşehrî demişlerdir:

“Ve ba’zılar dahi dirler ki Ahi Evran-ı Velî pîr-i ‘âlî ki anda medfûndur, ekser-i halk ‘kemer- beste    budur’ dirler, anın zâviyesinde olan şeyhin adına Gülşehrî derlerdi. Çingiz-zâdelere varup mu’âf itdirmişdi. Şehr halkı ana bağışlanmışdı. Tahrîbden halâs itdirdügiçün Gülşehrî dinüldi” (Ali Emirî,1335:466) 

Demek ki bir rivayete göre Âşık Paşa’nın gelişiyle birlikte, bir rivayete göre şehir kurulurken binaların kerpiçlerine gülsuyu katıldığı için, bir diğer rivayete göre şair Gülşehrî’nin şehri Moğollarca yakılıp yıkılmaktan kurtardığı için ona teberrüken şehre de Gülşehrî denilmiştir. Kerpiç çamurlarına gülsuyu katılması rivayeti akla en uygunu görünmektedir.

Gülşehir adının başka bir kaynağı şairimiz Gülşehrî’nin bizzat kendisidir. Şöyle diyor:

Her birisi çün bir iklîmi ala

Gülşarı’nun issi Gülşehrî ola 

 

Gülşarı’n Gülşehri çün mülki yazar 

Sen gid ol hod kendü mülkinde gezer

 

Yani şair, “Herkesin bir memleketi vardır. ‘Gülşar’ın sahibi de Gülşehrî’dir. Gülşehrî, Gülşarı’nı memleketi olarak yazar. Sen (işine) git. O kendi memleketinde gezer.” diyor. “Şar” kelimesinin bugünkü Kırşehir ağzında da “şehir” anlamında kullanıldığını biliyoruz. Demek ki 13-14. yüzyıllarda seçkinler Gülşehir dese de halk asında “Kır şehri”  veya kısaca “şar” olarak anılmaktaymış.

Bugün yaygın bir inanış olan “Kırşehir’in eski adı Gülşehir idi” şeklindeki yanlış bilgiyi düzeltmemiz gerekir. Sonuç olarak Gülşehir adı tespit edebildiğimiz kadarıyla hiçbir devirde Kırşehir’in resmî adı olmamıştır. Resmî belgelerde geçen ad hep Kırşehri’dir. Ancak uzun devirler boyunca halk arasında, -yukarıda naklettiğimiz alıntıdan da görüleceği üzere- daha çok da aydın zümreler arasında Kırşehir adının yanı sıra Gülşehir'in de kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Kırşehir’in adını tüm dünyaya duyuran en önemli özelliği tarihte bir kültür şehri oluşudur. Görüldüğü gibi tüm yer adları Türk tarihinden ve kültüründen izler taşımaktadır.  Bu da yörenin bir Türk / Türkmen yerleşimi olduğunu kanıtlamaktadır.

Bizim öteki adları unutup kentin ilk adı olan “Kır Şehri” ve sonra ekâbirler arasında söylenen “Gül Şehri” üzerinde fikir birliğine varmamız gerekiyor. Türkler olarak, biz bir Bizans şehrine gelip oturmuş değiliz. Kırşehir Selçuklular tarafından kurulmuş bir kenttir. Şunu unutmayalım ki, adın kaynağını Roma’da, Yunan’da, aramaya kalkmak bu yurt üzerinde hak iddia etmekte olanların ekmeğine yağ sürmekten başka bir amaca hizmet etmez.

#
Yorumlar (4)
alper
12.03.2025 11:01
adam tarih e de günümüz ırkçılığını sokmuş, çıkarın at gözlüklerinizi artık,
alper
12.03.2025 10:43
Sen nasıl öğretim görevlisi olmuşsun belli oluyor,takla at makam kap(tabi bu 10 yıllar önceki bi iş)
kırşehirli
12.03.2025 10:38
BOŞ KONUŞMUŞ BENCE,KİLİSELER VE İLK ÇAĞ ESERLERİ DE Mİ TÜRKLERE AİT, EMİNİM GENİNİ ARAŞTIRSAN KENDİSİ DE GREKK TORUNU ÇIKAR,EN HIZLİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ TÜRK OLMAYANLAR YAPIYOR,
araplılı öğretmen RACO
12.03.2025 10:35
Mahmut HOCA, KENDİ YAZDIÜĞI YAZIYI BEĞENMEYEN BİR ÖĞRETMENİMİZDİN ÜNİVERSİTEDE, KOCA DÜNYA TARİHİNİ İNKAR ETMEK DE NE,BU TOPRAKLARDA ÇIKAN EN ESKİ ESERLER ROMA DÖNEMİNE AİT,İLK İSMİNİN DE ROMNA İSMİ MAKİSOS OLMASI NORMAL,NEYİ İNKAR EDİYORSUN,BOŞ AÇIKLAMA
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.