ERGEN’E KARI BOŞAMAK KOLAYDIR!
Meydan okumaya devam. Sıra İsrail’e geldi. Sonuç ne olur göreceğiz.
ERGEN’E KARI BOŞAMAK KOLAYDIR!
Meydan okumaya devam. Sıra İsrail’e geldi. Sonuç ne olur göreceğiz.
Yunanistan’a bir gece ansızın gelebiliriz dedi. Yunanistan Ege’de 18 Adamızı 280 kayalığı işgal edip kendi karasularına kattı. Adalara kilise, kışla inşa edip silahlandırdı. Hadi gel diye davetiye gönderdi. Zamanın Genelkurmay, diğer zamanın MSB Hulusi efendi piknik yapan askerleri firkateynden izledi. Bir gece ansızın gitmenin sonucu! Yunanistan rahatlığı.
SOMALİ aşkı ve nepotizm!
Kendi içinde barış yok, bölgesel barış için Somali’ye asker gönderiyor! Türk askerinin Somali’de işi ne?
Somali için askeri anlaşma ve ardından asker gönderme yetkisi tezkere meclisten geçti.
Akrabacılık Türk askerinin kanı için koruma altında. Nepotizm kısaca akrabacılık kayırmacılık daha mı ağır basıyor? Amaç damadın Somali’deki yatırımları, İşlettiği limanı korumak mı?
Kitle desteğini kaybetmemek için yükselen İslam’ı muhalefetin taleplerine karşılık vermek zorunluluğu ve işbirlikçisi olduğu emperyalizmin taleplerini karşılaması durumunda kitlelerden alacağı tepkiler bir yana.
Türkiye’de Nepotizm; Mevcut iktidar sayesinde ‘akrabacılık, ayrımcılık, kayırmacılık’ anlayışıyla tanıştı.
İsrail’e efelendi. Burada da bir Nepotizm vardı. Damadın oğulun gemileri İsrail’e akaryakıt, savaş malzemeleri taşıyordu. Şimdi nasıl olacak bu iş? Reis buna da bir çözüm bulur!
Meydan okudu! 10 milyon Suriyelin bu topraklarda işi ne? ‘Ümmet adım atmamızı bekliyor’. Hangi ümmet. Sen kendini Halife görebilirsin. Sen Arap seviciliğinle kal.
Atatürk'e düşman, cumhuriyete düşman, çağdaşlığa düşman, akla düşman, bilime düşman, insana düşman… Sıra Filistin’i kurtarmaya geldi.
‘Nasıl ki Karabağ’a girdik ve gereğini yaptık, nasıl ki Libya’ya girip burada gereğini yaptık. İsrail’e de gelir ve gereğini yaparız’. İsrail NATO’ya Türkiye’nin NATO üyeliğinden çıkartılması çağrısını yaptı. Biz İsrail’e gereğini yapamadan İsrail gereğini yaptı. Tahran’da törenlere giden Hamas lideri İsmail Haniye Tahran’da kaldığı devlet konuk evi odasında öldürdü. İsrail; bölge ülkelerine ‘efelenmenin faydası yok’ mesajı vermiş olabilir mi?
Kudüs 400 yıllık Osmanlı yönetiminden 730 yıllık İslam hâkimiyetinden 9 Aralık 1917’de İngilizlere teslim edilmesiyle kapandı.
Ben çocuktum, televizyonların alt yazısında ‘Ortadoğu’da kan durmuyor’ yazardı… 70 yaşına geldim hâlâ aynı şeyleri yazıyor. Bu kan durursa hayatımızda nelerin değişeceğini bilmiyoruz. Siz söyler misiniz? Bizim hayatımızda ne değişecek? 350 milyon nüfusa sahip Arap dünyasından bir tek cümle kuran yok. Sefaleti de, rezilliği de yaşayan bizleriz.
Aklıma neler gelmiyor ki! Adamlar nokta atışı yapıyorlar!
Bu olay aklıma 70’li yıllarda Uyuşturucu ticaretine ismi karışmış Kolombiya Cumhurbaşkanını getirdi. Amerika bir gece Kolombiya Cumhurbaşkanı konutuna girdi. Uyuduğu yatağından aldı. Atlas okyanusun üzerinde uçağın kapısını açıp Atlas Okyanusun karanlık sularına 10 bin metre yüksekten bıraktı.
İsrail ahlaklı şerefli ve namuslu bir devlet değil. Bunlar şerefli değilse ya! Hamas?
Katil ve ahlaksızlığın birleştiği kutsal toprakların geçmişini irdelemek gerekir.
Suriye ve Filistin Cephesi’nde Arapların Müslüman(!) önderi Edward Lawrence komuta ettiği Bedevi süvari alayına şöyle bağırıyordu… “Esir almak yok! Hücuuum!..”
Filistin Cephesi’nden Anadolu’ya doğru çekilmekte olan Türk ordusu yorgundu, perişandı; at arabalarının üstünde, ilkel sedyelerde yaralılar taşınıyordu; kiminin başı, kiminin omuzu, kiminin kolu sargılıydı… Binlerce bedevi atlısı eğri kılıçları ile Türk ordusuna arkadan saldırdılar. Türk Mehmetçiğinin kelleleri, kolları havada uçuşup çölün kızgın kumlarına düşüyordu. Teslim olmak için el kaldıranların önce kolları, sonra kelleleri alındı. ‘Ümmet kardeşimiz’ Edward Lawrence’nin ‘Esir almak yok’! buyruğuna harfiyen uymuştu.
Suriye ve Filistin Cephesi’nde Lawrence’nin komuta ettiği Bedevi süvari alayının eğri kılıçlarından kellesini kurtaran, yaralı iki bin Mehmetçik Şam’daki hastaneye yatırılmıştı. Hastane dolup taşmış, yüzlerce kişi avludaki sedyelerde yatıyordu. Yeterli sağlık personeli yoktu, ilaç yoktu, narkoz yoktu… Cerrahlar sivri uçlu bıçakları ile narkozsuz yaraya girdiğinde feryatlar göğe yükseliyordu…
İşte öyle bir günde geldi Bedevi atlıları… Lawrence bile ‘Lanet olsun bunlara’ deyip Filistin cephesinden ayrılıp Mısır’a dönmüştü. Ama Bedevi katilleri Türk kanı içme isterisi ile önce hastane avlusunda yatan yaralıların göğsünü hançerle deştiler, sonra hastane odalarına daldılar. Sağlık personeli dâhil, kurtulan tek kişi olmamıştı. İngiliz gözlemci subayları bile isyan etmişti! ‘Bu kadar da vahşet olmaz. Evet, biz Arapları destekledik ama hastane baskını da istemedik ki’… Demişlerdir.
Filistin’den, Suriye’den çıkış…
‘Benim Ahmed'i gördünüz mü’? Diyor. ‘Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini’? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor…
‘Bu tarafa gitmişti’… Diyor.
O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı?
Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın.
Ahmed'imi gördün mü?
Hayır... Hiçbirimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. Allah'ın Muhammed'e bile anlatamadığı cehennemi gördü.
Şimdi Anadolu'ya, batıdan, doğudan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu'dan utanır gibi, hepsi İstanbul'a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor.
Anadolu Ahmed'ini soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.
Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!” Falih Rıfkı Atay Zeytin Dağı
Mehmetçik Somali’ye gidince ne kazanacak bu ülke?
Doymak bilmeyen kurtçuklar sayesinde bu Ülke, hukuk alanında balta girmemiş Afrika ülkelerindeki kabile devletlerinin de gerisine düşmüş oldu. Özgürlükler konusunda seksenli/doksanlı yılları çoktan aratır oldular. Yanlışlarına sessiz kalanlar, ateş ocaklarını da görünce ancak uyanmaya başladılar!