CUMHURİYETİN 101’NCİ YILINDA…
Her şey olduk… Bir tek Türk olamadık…
CUMHURİYETİN 101’NCİ YILINDA…
Her şey olduk… Bir tek Türk olamadık…
Ekonomisi çökertilip, doğası ve her türlü zenginliği acımasızca talan edilen Türkiye Cumhuriyeti, harici ve dâhili kumpaslarla kuşatmaya alınırken uğraştığımız şeylere bakar mısınız? Toplum bilinçli bir şekilde etnik ve mezhepsel temelde ayrıştırılıp ortak paydaları ve değerleri yok edilir, yurttaşlık duygusu köreltilip alt kimlikler üzerinden fay hatları yaratılırken, gündem olmaması gereken gündemlerle kafamız bulandırılıp bilincimiz köreltilirken nelerle oyalanıyoruz…
Bir asrı devirmiş koca çınar Cumhuriyet ve değerleri, içten içe kemiriliyor. Fikirler değil; kişiler, kişisel hırslar, çıkarlar ve beklentiler çarpışıyor. Hep aynı yüzler, aynı kişiler… Hep aynı! Bıkkınlık veren boş lakırdılar, anlamsız ve sonuçsuz kavgalar. Böyle bir ortamda öze dönüş olmaksızın bir kavganın içindeyiz. Sonu görünmeyen bir paylaşım içine itildik. Bir sarmalın içinde boğulmak üzereyiz. Sinsice, planlı olarak işgal ediliyoruz.
İktidar 23 yıllık döneminde, tüm bakanlıklarda ve o bakanlıklara bağlı kurumlarda, kadrolar, İslamcı olmak ölçütüne göre oluşturuldu. Siyasal İslam bir şekilde Cumhuriyet kadrolarını ele geçirdi. Birçok Cumhuriyet Kurumu kapatıldı. Devre dışı bırakıldı. Bu süreç laiklik ilkesini fiilen ortadan kaldırmış, Anayasa’yı açıkça ihlal etmiş, halkın bir kesiminin oyuyla, sivil darbe gerçekleştirilmiş, İslamcı sivil bir diktatörlük kurulmuştur. Bu açıkça ortadadır ve yaşanmaktadır.
Türkiye’de yıllardır yaşanan İslamcı baskıya rağmen, İslamcı faşizme rağmen, laiklik sorunu olmadığını iddia etmek için ya kör veya aptal olmak ya da vatan haini olarak, kişisel çıkarlarını, vatanın temel ilkelerinin önünde tutmak gerekir. Bu anlayış demokrasi varlığından rahatlıkla konuşup diğer kesimleri etkilemek için farklı mesajlar veriyor.
Devlet mekanizması, soyut bir aygıt değildir. Devleti oluşturan somut temel unsurlardan bir tanesi Anayasa, yasalar ve yönetmelikler ise, bir diğeri de, o devlet mekanizmasında görev alan, devletin işlerini yürüten kadrolardır. Anayasa yok sayılırken, kanun devleti olduk.
İslamcı olmayan, çıkar odaklı ve satılmış kimliklerin devlet üst kadrolarına atanmış olması farkındalık değil, köpekleşmenin örneklerindendir. Türk Silahlı Kuvvetleri dâhil, kilit ve üst düzey noktaların neredeyse tamamına İslamcı bürokratlar, askerler ve siyasetçiler getirildi. Böylece devlet aygıtı, fiilen, Anayasa’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin değil, İslamcı siyasetin emrine girdi. Anayasa’da yer alan, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik bir hukuk devleti olduğuna dair değiştirilemez olan temel maddesi, söz konusu kadrolar tarafından fiilen ortadan kaldırıldı. Şimdi yapmak istedikleri ‘BanaYasa’ içinden maddi olarak çıkartılmak isteniyor.
Cesaret nerelere kadar sıçradı! Bir zamanlar olacak şey değildi!
Ortaçağ artığı bölücü ve terör uzantısı olan bir siyasi oluşum iktidarın kollamasıyla meclise girdi. Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ifadesi olan kilit madde 4’ün kaldırılmasını istedi. Halka ‘Ahmak’ kelimesiyle utanmadan, arsızca hatta ahlaksızca hakaret etti. Yetmedi. Kürt Milliyetçiliğinin temsilcisi olduğunu iddia eden bir diğer siyasi parti hiç boş durmadı Anayasa’nın ilk 4 maddesinin birden kaldırılması ve Türk kelimesinin yerine ‘Türkiye Halkları’ ibaresinin konulmasını istedi… Türk Milliyetçisi olduğunu iddia eden bir parti 40 bin kişinin katili olan caniyi ‘umut hakkı’ palavrasıyla salıverilmesi ile Meclise davet etti.
Din, bütün dünyada tarih boyunca bir üst kimlik oluşturamamıştır. İslam ümmeti denilen halk, Emeviler’in, Abbasilerin, Selçukluların ve Osmanlıların en güçlü dönemlerinde bile bunu başaramamıştır. Hiçbir din milletleri ‘kimlik’ sahibi yapmaz…
'Yeryüzünde bir başka toplum gösterilemez ki, biz Türkler kadar öz benliğini yitirip mensup bulunduğu din içerisinde erimiş olsun. Bir başka Müslüman toplum yoktur ki; biz Türkler kadar ulusal gelenek ve niteliklerini, dilini, tarihini ve her şeyini İslamiyet adına unutsun ve kendinden olmayan bir kılığa bürünsün. Ve üstelik bununla da kalmayıp, dini uygulayacağım diye kendi öz ceddinin ruhuna tükürsün'. İhsan Arsel.
İşe ‘Eğitimle’ başladılar… ‘Dindar gençlik yetiştireceğiz’… Dediler. Ardından mantar gibi yayılan Kur’an kursları, İmam Hatip okulları, İlahiyat fakülteleri öne çıktı… Yıllardır ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde uygulanan zorunlu din dersleri yetmez dediler.
Kendilerince öne çıkartılan eğitim sistemi ile İmam Hatip ortaokullarını yeniden açıldı… Laiklik ilkesine göre eğitim veren okullarda, zorunlu din dersine ek olarak, 4. sınıftan sonra seçmeli, din içerikli ders programı seçilmesinin yolunu açtılar. Ülkedeki tüm okulları, İmam Hatip okullarına benzetmek için ilk adımlar atıldı. Bugün sessiz bir çoğunluk evrimleşti.
Çocuklarımıza Arapça İsimler koyup cadde ve sokakların isimlerini Arap isimleriyle değiştirip iş yerlerine Arapça levhalar astık. 4-5 yaşındaki çocukları kuran kurslarına alarak çağdaşlığın yolunu Eğitim müfredatı ile rafa kaldırdık. Okul yerine camii, bilim adamı yerine imam yetiştirdik. Arap dilini kutsal sayıp, Araplaşmayı paye gördük.
Modern Çağdaş evrensel hukuk yerine, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye. Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyecek kadar aklını yitirmiş düşünce.
Arapça kutsal bir dil değildir. Hz. Muhammed Arap olduğu, Arapça bildiği için Kur’an, Arapça vahyedilmiştir. Kuran’dan önceki üç kutsal kitap olan Tevrat’ın, Zebur’un ve İncil’in dili Yahudice (İbranca), kimi Âramca ve Süryanca’dır. Üstelik o dillerden Âramca ve Süryanca, bugün konuşulmaz yani ölü dildirler. Öyleyse biz neden inatla Arap diline sarılıyoruz.
Cumhuriyetin 101nci yılını kutluyoruz. Suskun. Sus pus. Yasaklar altında bir korku ve korkunun yarattığı telaş, kaygı üzerimizde. Bir asırlık cumhuriyet bir asırda neler olmazdık. Neden olamadık. Demokrasi ile gelip demokrasiyi bitirenlere, kendi çıkarları için ülkeyi pazarlayanlara ve bu pazarlamacılarla yan yana duranlara bakın…
Nerden, nereye? Diyor ya! Çağdaş Türkiye’den Ortadoğu çöplüğüne dönüştürülmüş, topraklara!
Türk olamamak!
‘Erdoğan’ın kıymetini bilinmeli. Türk milleti, Arap, Afgan ve Afrikalılarla birleşip yeni bir millet modeline geçilmeli. Türk’üz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz diyen Zafer Partisi ve diğer milliyetçi partilerin tehlikesinden gençlerimizi koruyalım’… MHP’li Dr. Nurhan Toğuç
Bu ülke satılırken seyredenler! Siyasal İslam cambazların sürdürdüğü saltanatı besleyenlerle; aynı!
101Yıl önce bu topraklardan bir adam çıkıyor. Adı Mustafa Kemal… 1919'da çürümüş Osmanlı yönetiminin havlu atıp yol verdiği, emperyalist yağmanın ve ‘Sevr’ ile teslim olmasının ardından, Mustafa Kemal; konuşuyor… ‘Milli birlik siyasete kurban edilmiştir. Osmanlı Mebusan Meclisi feshedilmeli. Millet kendi haklarını kendisi aramalı ve savunmalıdır’. Bu sözleri söyleyen o kahraman subay; ‘saray saltanatına’ son veriyor.
O! O gün; Dünya devletlerine parmak ısırtıyor… Verdiği sözü yerine getiriyor. Cumhuriyeti kuruyor.
Modern Türkiye’nin temellerini atıyor. 10’nuncu yıl konuşmasında, ‘Az zamanda çok büyük işler başardık. Ne mutlu türküm diyene’… Diye ulusa sesleniyor… Onlar için Mezopotamya’dan Avrupa’ya uzanan enerjisi bitmez tükenmez bir coğrafya. Onlara göre Küçük Asya. Mustafa Kemal Atatürk’e göre ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’!
Bugün bunlarda; Dünya devletlerine parmak ısırtıyor… Verdikleri sözü yerine getiren, halktan hiçbir direnç görmeden ‘böl parçala’ planlarını uygulayarak Cumhuriyeti yıkıyorlar. İngiliz gazetelerine ‘Türkiye Cumhuriyetinin Sonu Gelmiştir’… Açıklamaları yapıyor.
Zordur bu ülkede kendi çıkarlarını bir kenara itip, ülkenin, milletin çıkarlarını gözetebilecek bir siyasetçi, bir bürokrat bulabilmek.
Aydınlanma ışığını kapatarak kendi sağ politikalarını din sosu ile çeşnileştirip, ahlaksız ve çıkar odaklı politikalar, kullan at siyaseti içinde hainlere kapı aralayan güdümlü siyaset tepemizde tepiniyorlar!