SAFSATA... DEBDEBE… GÖRGÜSÜZLÜK… NARSİSTİK! MEGALOMANİ!

Yalanlara ahır uşaklığı yapmanın sonucunu yaşıyoruz. ‘Derin Yoksulluk’… Büyüklük hastalığına tutulmuş bir adam. Argoda adı: 'Cozutmak'...

Gündem Yayın: 10 July 2024 - Wednesday - Güncelleme: 10.07.2024 23:10:00
Editör -
Okuma Süresi: 10 dk.
Google News

SAFSATA... DEBDEBE… GÖRGÜSÜZLÜK… NARSİSTİK! MEGALOMANİ!

Yalanlara ahır uşaklığı yapmanın sonucunu yaşıyoruz. ‘Derin Yoksulluk’… Büyüklük hastalığına tutulmuş bir adam. Argoda adı: 'Cozutmak'...

Gericilik üstümüze kâbus gibi çöktü. İşgal edilmiş yurdum topraklarında, ahmaklığın kutsadığı günleri yaşıyoruz… Bir yanda gericilik. Bir yanda çökmüş ekonomi… Komple sefalet ve yoksulluk…

Bu ülkede; hiçbir kula nasip olmayacak, okumayan, tartışmayan cehaletin toplumsallaştırıldığı bir seçmen kitlesi var. Ülkenin içinin boşaltılmasını görmezden gelen; çıkarcı ve eyyamcı bu kitle uçuruma sürüklenen ülke içinde kendilerinin de boğulacağını nasıl anlamaz ve görmezden gelir!

Yalan söyleyen devlet. Yurtdışında Araç konvoylarıyla yapılan gövde gösterisi. Şatafat ve görgüsüzlük. Bu Müslümanlar, o Müslümanlara benzemiyor. Yoksulluk hiç bu kadar derinleşmemiş, zenginler hiç bu kadar zengin olmamıştı. Ülke toprakları bugüne kadar bunca talan ve soyguna hiç tanıklık etmedi…

Almanya kıskanıyor diyorlardı ya! Çok doğru. Bu kadar kabuğuna çekilmiş, sürüleşmiş halkın kendilerinde olmadığı için kıskanıyorlar. Türkiye’de yaşanan bunca rezaleti Alman halkına yaşatsalar, o halk; gök kubbeyi iktidarın başına indirir. Almanya’da 8 bin kilise 70 bin hastane, Fransa’da 9 bin kilise 60 bin hastane, Türkiye’de 98 bin cami 7 bin hastane var. Nasıl kıskanmazlar ki. Uyutulmanın ve uyumanın nasıl olduğu ortada.

Çamurdan evi olan peygamber, yamalı cübbe giyen Ömer hikâyeleri, anlatıp kendileri için saraylar ve villalar inşa edenlere ahır uşaklığı yapmak!

Halkı gırtlağına kadar borca sok. aç ve yoksul bırak. Yaşamını zehir et.  ‘Milletin …. amma koyduk’… Diyen şerefsizin 300 milyon vergi borcunu bir kalemde sil. Hani vergi kutsaldı! Kime göre kutsal? Bu millet vergilerinin nasıl çalındığını, siyasetçiye, bürokrata nasıl komisyon rüşveti olduğunu biliyor. Ama vergi ödemeye devam ediyor.

Kimi anlatıyor kimin parasını harcayıp bu halkın yoksulluğuna katkı sağlıyor?

‘Memura zam gelirken, emekliye gelmemesi olacak şey değil’. Diyende! ‘Araç sahibi vatandaşlardan ek (MTV) Motorlu Taşıtlar Vergisi almak kabul edilemez bir durumdur’! Diyenle, ‘Enflasyona ezdirmedik ezdirmeyeceğiz’! Diyen de G20 zirvesinde kendi ülkesinden bir haber, Dünya ülkelerine ayar veren; ‘Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks ve şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok büyük bir sorun var’! Diyen AKP Genel Başkanı Recep Tayyib Erdoğan.

‘Suriyeli Mülteciler 56 Milyar Dolar harcadık’… Recep Tayyip Erdoğan… ‘Dünya’nın farklı coğrafyalarında ihtiyacı olan ülkelere 8,5 milyar dolar yardım yaptık’… AKP milletvekili Nurettin Canikli… ‘Dünyanın birçok ülkesine ve Rusya’ya altın varaklı cami yaptık. 11 Milyar Dolar harcadık’. Londra’da malikâne sahibi Ali Erbaş… Emekliye zam verirsek kamu maliyesi bozulur diyende aynı kişi!

Besleyenler ve beslemeler!

Araba alsan %60 vergi. Depoyu doldursan %65 vergi. Efkârlandım desen %70 vergi. 2 dal sigara içsem desen %82 vergi. Bu ülkede adam gibi nefes alıp vermenin bedeli %100 rezillik.

20 yıl içinde hırsızlar ahlak dersi verir oldu. Saray sabır dersi, küfürbazlar edep dersi, TC düşmanları tarih dersi, torpilliler adalet dersi, millî bayramları yasaklayanlar vatanseverlik dersi veriyor. Hepsinin üzerine dinsiz, imansızlar din, sübyancılar ahlak dersi veriyor.

Bu ülkede kendi devletine vergi vermemek için gemiciklerine yabancı bayrağı çeken hırsızları Müslüman zanneden kitle var.

Halkı fakirleştirip dövizi 27 kat arttırıp yabancılara kapıyı açıp gayrimenkul satışına aile boyu vatandaşlık dağıtılmasına ne denir.  Açıkça şudur ki; AKP ve MHP Türkiye ve Türklere karşı ihanet projesi uygulayıcılarıdır. Ya Türkiye AKP’yi bitirecek! Ya da AKP Türkiye’yi bitirecek.

Bu ülkede insanlar sadece askeri harekâtlarda milliyetçi oluyorlar. Fabrikalar, topraklar, kıyılar, limanlar satılırken, çiftçi ezilirken, ormanlar talan edilirken ülke hızla yabancılaşırken halk vergi ve zamlarla altında ezilirken neden milliyetçi değiller?

Bu ülkede önce ekonomi bozulmadı. Ucube rejim geldi. Demokratik değerler bozuldu. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı. Hukuk çiğnendi. Yürütmeyi denetleme bozuldu. Yargı bağımsızlığı adamıma dönüştü, adalet bozuldu. Anayasal düzen bozuldu. Liyakat bozuldu. Ahlak bozuldu. Ekonomi bağlı olarak Devlet planlama teşkilatı ortadan kaldırıldı.

Atatürk’ü, ışığı, sevgiyi, vicdanı aldılar… Duyarlılığı, estetiği, bilimi, sanatı, gülüşleri… En başta özgürlüğü aldılar… Çaldılar. Kaçırdılar, yağmaladılar, sattılar, peşkeş çektiler Yetmedi… Dağları, denizleri, ormanları, madenleri… Kuzeyi, güneyi, doğuyu… Her şeyi cennet vatandan aldılar…

Din adıyla, milliyetçilik safsatalarıyla satılmış, içi boşaltılmış. İşgal edilmiş, demografik yapısı altüst edilmiş bu topraklarda namuslu yurttaş kalabilmek… Çok zor!

Benim Kemalist anlayışımda partizanlık yoktur. Partizan tavır anlayışının kullanım anlayışıyla karıştırılmasına karşıyım.

Türkiye’nin dünyadaki yeri, dünyanın Türkiye’ye bakışı nedir? Lâik mi, Müslüman mı? Doğuya mı Batıya mı ait! Son 22 yıl içinde batıya ait bir toplum tasavvuru, ‘çağdaş medeniyetler düzeyi’ düsturu, Doğulu ve Müslüman motiflerle değişime uğratıldı. Bu dönüşüm, toplumdaki sınıfsal ayrımların giderek derinleşmesi ve AB umutlarının suya düşmesiyle orantılı olarak kapitalizmin sonuçlarına duyulan tepkilerin, ‘milli’ değerlere, yalanları ikame edip, tarihine ve alternatif ‘tarihi coğrafyamıza’ dönüş umutları ile ikame edildiği bir seyir izliyor.

Güvenmiyorum. Saygı duymuyorum.

Okulları, Hastaneleri kapatılmış, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ve küfürleri abdesthane ibriği gibi dizilip dinleyen çıkar odaklı onur yoksunu generallerin yönettiği Orduya güvenmiyorum.

Bir parti ağasının varlığına, Tek adam rejimine 'Demokrasi' denilmesine. Parti devletine karşıyım. Karşı düşünceyi zindanlara gönderen akla düşmanım. Milli değerlerimle oynayanlara devlet adamı denilmesine karşıyım.

Siyasal İslam'a. Tekkelere, Tarikat şeyhlerine, Siyasal İslam'ın kendine göre uyarladığı tarihe karşıyım.

Bir avuç dolara Türk kimliğini, boğazı, yalıları, kasırları, ormanları, yaylaları, dereleri. Yeraltı ve üstü değerlerini satanlara, yağmaya, Saraylara, milletin sırtından yaşadıkları debdebeli yaşama, lüks ve şatafata doymayanlara.

Yoksul ülkenin tüm kaynaklarını bir avuç dolara peşkeş çeken, ihale komisyonlarının baş aktörlerini alkışlayan, otuz altı yaşındaki insanların inanılmaz servetlere ulaşmasını susarak seyreden. Onların rahat ve konforu için haraç gibi ödediği vergi harç ve cezaları Amerika’da, İtalya'da, İngiltere'de yatırıma dönüştürenleri seyreden, kendilerini yoksulluğa sürükleyen soygun sistemine sesi çıkmayan sürü toplumu içinde birey olmaya da karşıyım.

Demokrasiler isyanların rejimidir. Ben zincirlenmiş, reksiyonsuz bir demokraside yaşamak istemiyorum.

Bir kiliseye ibrikçi olamayacak kadar basiretsiz bir adam. Yıllarca sırtında milletin üniformasını taşıyan. Devletin tüm nimetlerinden sonuna kadar yararlanan. Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri olmaktan rahatsızlık duyan, kişisel çıkarlarını millet çıkarlarının önünde tutan. Ukala ve terbiyesiz kimliklere sahip atanmış maliye memurlarından hiçbir farkı olmayan; Ege’de işgal edilmiş adalara geziye gidip, gemiden mangal yapan Yunan askerlerini seyreden.  Bugüne kadar gıkı çıkmayan, sahibi heyt! Çekince Yunan’a efelenen bir adam…

Doyumsuz, görgüsüz. Tüm Türkiye’yi versen doydum demeyecek kadar aç…

Dünya Bankası ‘Yolsuzluk’ kavramını kibarca ‘Kamu gücünün, özel çıkarlar için kullanılması’ olarak tanımlamıştır. Bizdeki yolsuzluk kavramı; Siyasi literatür; “Hazine zararı”. Bürokrasi dilinde; “Emriniz olur beyim”. Halkın ağzında; “Devletin malı deniz, Yemeyen Domuz”. Alkışlayanlar; “Helal olsun malı amma götürmüş”. Tabii ki hal böyle olunca!

Doyumsuzluk, görgüsüzlükle birleşirse. Uyarı dinlemez.  Allah yürü ya kulum derse. Bu yürüme veya yürütme işinin hepsini; neden ahlaksız anlayışının mimarlarına ve onların memurlarına mı verir!

Bir ülkede hukuka güven zedelenmiş, tüm iç içe geçmiş çarpık ilişkileri, dönme dolapları. Zart zurt ilişkileri halk biliyor ve alamayacağı sonuç için bu işleri İlahi adalete havale ediyorsa. Kadıya gitmenin faydası yok.

Bu işin birde politik tanımı var. Politik gücü kullanmak, belli şahısların çıkarlarına göre hareket ederek otorite veya mali anlamda kazanç elde etmek, ihale takipçiliği ve getirim kollama faaliyetleriyle özel ve kamu aktörlerinin kamusal malları özel çıkarlara dönüştürmek için onların aralarında oluşturdukları ilişkinin adı “kamu yararı” vaziyeti… Ömür boyu koltuk. Akçeli işler filan. Kısaca hizmet. Kısaca yatırım. Kısaca istihdam. Gerçek hiçte öyle değil. Yağmacıların kamu yararı safsatası adıyla ortaya koyduğu bir çürümüşlük. İhale takipçisi siyasiler. Komisyon dağıtan şarlatanlar. Çıkar odaklı proje üreten akıl…

Adaleti kim öldürdü. Bence; halkın umarsız suskunluğu…

Açık, açık söylüyorum.  Ülkede “Büyük bir tükeniş” yaşıyoruz. Geçici çözümlerle düzeni allayıp pullayıp toplumun önüne koymanın da yararı yok. Bu salgın günlerinde gördük ki tepeden tırnağa “yalan” üstüne kurulu bir düzen. Takke düştü kel göründü. Yalanla yönetilen bir ülkede bu yalanların arkasından koşanlar.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.