Kırşehir Susuzluğa Giderken Betonla Avunuyoruz
Herkes kendi kuyusunu açıyor, yeraltı suları hoyratça çekiliyor. Meralar sahipsiz gibi kullanılıyor, tarlalar sınır tanımadan genişletiliyor. Bugün kazanan var gibi görünüyor ama yarın Kırşehir topyekûn kaybedecek.

Binalarla dolu bir şehir istemiyoruz. Betonun yatırım sayıldığı, ama insanın ve doğanın yok sayıldığı bir düzenin içindeyiz. Her köşe başında yeni bir bina yükseliyor; peki üretim nerede, yatırım nerede, gelecek nerede? Beton çoğalıyor ama umut azalıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir.
Kırşehir bugün ciddi bir yol ayrımında. Ya aklıselimle hareket edip toprağını, suyunu, geleceğini koruyacak ya da betonla avutulup yavaş yavaş kuruyacak. Şu an yapılanlar ikinci yolu işaret ediyor.
Her yerde bina var. Yeni projeler, yeni katlar, yeni arsalar… Ama Kırşehir’de gerçek yatırım nerede? Üretim yok, sanayi yok, tarımı ayağa kaldıracak irade yok. Beton yatırım sayılıyor; ama beton ne karın doyurur ne de susuzluğu giderir.
Köyler susuz. Bu bir iddia değil, gerçeğin ta kendisi. İnsanlar hayvanına suyu ölçerek veriyor. Tarlalar kaderine terk edilmiş durumda. Buna rağmen Kırşehir’de maden sahaları açılıyor. Suyu olmayan bir ilde madencilik yapılmasını kim, hangi bilimsel rapora dayanarak savunuyor? Bu nasıl bir vurdumduymazlık?
Yeraltı suları göz göre göre çekiliyor. Kaçak kuyular üç bini aşmış durumda. Herkes biliyor, herkes görüyor; ama ciddi bir müdahale yok. Meralar talan ediliyor, tarlalar izinsiz genişletiliyor. Kurallara uyan kaybediyor, uymayan kazanıyor. Devletin denetimi ise çoğu zaman ancak “ihbar olursa” hatırlanıyor. Kırşehir’in doğası ihbar bekleyecek lükse sahip değil.
Bir zamanlar Kırşehir Ovası canlıydı. Kuş vardı, ses vardı, bereket vardı. Bugün sessizlik hâkim. Kuş yok, böcek yok, yaşam yok. İnsanların yüzüne bakıyorsunuz; gülüşler azalmış, umutlar törpülenmiş. Çünkü doğa çökerse, toplum da çöker.
Sivil toplum kuruluşlarına gelince… Çevre için var olması gereken birçok yapı, ne yazık ki çevreden çok koltuk derdinde. Başkanlık hesapları, kişisel hırslar, vitrin mücadeleleri… Gerçek çevre savunusu cesaret ister, bedel ister. O bedeli ödemeye kimse yanaşmıyor.
Herkes geçmişi anlatıyor. “Eskiden Kırşehir böyleydi” deniyor. Evet, öyleydi. Peki yarın nasıl olacak? Bu soruyu soran yok. Siyaset, particilik, menfaat hesapları Kırşehir’in önüne geçmiş durumda. Herkes kendi çıkarını düşünüyor; şehrin çıkarı ise ortada kalıyor.
Şunu artık net söyleyelim: Su bitiyor. Su bittiğinde tartışacak ne siyaset kalır ne ekonomi. Su yoksa hayat yok. Bu kadar basit. İlla kuraklıkla mı yüzleşmemiz, illa felaket mi yaşamamız gerekiyor uyanmak için?
Kırşehir betonla büyümez. Kırşehir susuz yaşayamaz. Bugün susarsak, yarın susuz kalırız. Bu gidişata dur denmezse, çocuklarımıza bırakacağımız tek şey çatlamış topraklar ve pişmanlık olacak.






