KADIN VE ÇOCUK OLMAK…
Laik, Demokratik Cumhuriyet bir halk iradesidir. Hukukun üstünlüğünü önemser. Partileşmiş bir devlet; içinde partileşmiş asker, yargıç ve bürokrat besler!
KADIN VE ÇOCUK OLMAK…
Laik, Demokratik Cumhuriyet bir halk iradesidir. Hukukun üstünlüğünü önemser. Partileşmiş bir devlet; içinde partileşmiş asker, yargıç ve bürokrat besler!
Her yerde şiddet var. Sokakta, mecliste, evde, çocuklara, kadınlara, hayvanlara şiddet doğada talan, yağma var. Kadına saldıranın psikolojik rahatsızlığı var. 2 yaşındaki Sıla bebeğe tecavüz edip ölümüne neden olanlar. Narin’i öldürüp çürümesi için dere içine gömenler ve benzeri cinayetlerin namussuzların tamamı psikolojik sorunlu… Çocuğa saldıranlarda psikolojik rahatsızlık. Tecavüzcülerde, tacizcilerde psikolojik rahatsızlık. Cumhuriyet değerlerine Mustafa Kemal Atatürk’e saldıranlarda psikolojik sorunları var. Hastiktirin lan!
Cumhuriyet kadına ve çocuklara en büyük hakları veren aydınlığın adıdır. Türk kadınının Cumhuriyete borcu var. Sorumluluğu var. Cumhuriyet Kayıtsız, şartsız ulusal egemenliği esas alır. Laiktir, ulus bilincine dayanır. Cumhuriyetin varlığı ile milletvekili olmuş, fırsatlar yakalamış AKP’li kadın milletvekili, ‘Cumhuriyet reklam arasıdır, bitti”… Dedi. Yani kadının adını kadın sildi. Bir başkası ise; ‘Bizden önce kadının adı yoktu’… Dedi. Bu lakırdı kadının kadına olan bakışı değil. Kadının adının olmadığıdır. Kadının, kadını yok sayanların siyasi lakırdılarla siyasal İslamcı erkeklere verilen ahlaksız mesajlardır.
Mülteci işgalinde olan plajlar, parklar cadde ve sokaklar. Bunları kendilerine rol model biçen bizdeki ahlaksızlar. Bu ülkede cehaletin örneği olan yaşlı erkekler. ‘Pusetiyle koşu yapan çift, yürüyüş yapan ‘karıkoca, bisikletli genç kız, bankta kitap okuyan yalnız bir kadın, plajlarda güneşlenen kadınlar. İşinden çıkıp evine giden genç kadınlar’. Onlar gözleriyle soysun diye mi var... Oyun oynayan çocuklar, yaşlı teyzeler, onlar parka ait değildir. Parklar; ahlaksız, namussuz düşüncelerin pusu kurduğu çocukları kandırmak, kadınları taciz etmek, sıkıştırmak, kafa bulmak ve gizli pis işler için var.
Türkiye’den 20 yıl sonra kadın haklarında adım atan İngiltere’de geçen olay! Londra’da akşam saatlerinde evine gitmek için parktan geçen genç bir kadını korkutan adama; 7 ay, 7yıl hapis cezası veren yargıca, gazeteciler cezanın neden bu kadar ağır olduğunu sorar. Yargıç, ‘7 aylık ceza korkuttuğu için, 7 yıl ise; İngiliz kadınlarının sokağa çıkma, parkta dolaşma özgürlüğünün ihlali içindir’…
Ülkenin doğasını koruyamadık. Kadınlarımızı çocuklarımızı koruyamadık. Meclisin onaylayarak taraf olduğu ‘İstanbul Sözleşmesini’ şarlatanların isteği üzerine bir imza ile iptal ettiler.
“Kadınların karşısında dinsel cemaatler, tarikatlar, ideolojik olarak siyasal iktidarla bütünleşik hareket eden ekonomik çıkar grupları, devasa bir teşkilat haline gelen ve din hizmetleri adı altında siyasal propaganda aygıtına dönüşmüş olan Diyanet İşleri Başkanlığı. Geçtiğimiz seçimlerde Cumhur İttifakı’na eklemlenen Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR gibi kadın-erkek eşitliğini küfür gibi gören siyasi partiler, erkek haklarını savunduklarını iddia eden baskı grupları ve siyasal iktidarın hizmetinde, kadın karşıtı söylemi kadın hakları savunucularına karşı kullanan kadın sözcüler var”.
‘Türkiye toplumunda aile içi şiddet vakaları, çocuk istismarı vakaları artarken, insan hakları ve kadın hakları karşıtı söylem, siyasiler tarafından özellikle geçtiğimiz seçim döneminde çok rahatlıkla kullanılır oldu’ diyen Prof. Durakbaşa da ayrımcı, nefret yüklü dil ve zihniyetin, ‘aileyi korumak adına’ yasalara yerleştirilmeye çalışıldığını söylüyor:
‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, AK Parti’nin MHP ile kurduğu ittifakla perçinlenen ve ‘milli beka’ söylemi diye ifade edilen, aslında her koşulda iktidarın bekası için muhaliflerin düşmanlaştırılması, ‘terörist’ olarak kriminalleştirilmesi, üstüne üstlük ‘sapkın’ olarak damgalanmasını da içeren siyasi şiddet iklimi içinde gerçekleşti.
Türkiye’de neredeyse her gün bir kadın erkek şiddetine kurban giderken, şiddet kurbanları kendilerini koruyacak tedbirler içeren ve bu tedbirler için devletleri yükümlü kılan güçlü bir uluslararası yasa metninden mahrum edilmiş oldu’.
Sözleşme, 21 Kasım 2011'de TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'na geldi. Komisyon oy birliğiyle kabul edildi. Kanunla gelen, tarikatların ve cemaatlerin isteği doğrultusunda kararname ile geri gitti. Yani tarikatların dediği oldu.
‘Öncelikle kanunlaşan bir konunun kararname ile kaldırılması usul yönünden hukuka aykırıdır. Anayasaya göre (m.104/17), “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır’. Demişti. Prof. Dr. Yavuz Atar.
İktidar sözde cinsel tercihlerde sapma olacağının arkasına sığınıyor. Gerçek oysa sözleşmenin sadece o bölümüne çekince koyma hakkı olduğu halde. İstanbul sözleşmesinin kaldırılması ile kadına yönelik şiddet cesaretlendiriliyor. Çarpık Orta Çağ zihniyeti geçerlilik kazanıyor. Tarikatların bakışı ile AKP zihniyeti örtüşüyor.
Açılım sürecinde Rize Belediye Başkanı AKP’li Halil Bakırcı ‘Biz terörü bitirmek için Kürt kadınlarını ikinci eş olarak alalım. Hasımlık yerine hısımlık’… Söylemi ile kadın bedeni üzerinden ilkel politika önerildi.
‘Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralık’ diyenlerin dediği oluyor.
İlginçtir; bir yargıç; ‘Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek gerekir’. Demişti.
Ayhan Sefer Üstün adlı AKP Milletvekili; ‘Tecavüzcü, kürtaj yaptıran kadından daha masumdur’… Diyebildi.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu; ‘Bayanlara evdeki işler yetmiyor mu’? Buyurmuştu.
Başbakan Yardımcısı iken Bülent Arınç; “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak’. Fetvası verdi. Tasavvuf düşünürü olduğu ileri sürülen Ömer Tuğrul İnançer; ‘Hamile kadının sokakta gezmesi uygun değildir’. Emir buyurmuşlardı. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ; ‘Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar’. Vecizesiyle tarihte hak ettiği seçkin yeri almıştı. AKP İl Genel Meclis Üyesi Erkan Ekmekci; ‘Kızlar okuyunca, erkekler evlenecek kız bulamıyor’. Denklemini kurmuştu.
AKP’li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan; ‘Ben kadın–erkek eşitliğine inanmıyorum, kadına şiddet abartılıyor’. Diye yüksek tepelerden gürlemişti. İ. Melih Gökçek; ‘Annesi tecavüze uğruyorsa çocuğun suçu ne? Annesi ölsün’. Kesin hükmünü koymuştu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; ‘Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek’… Önermesiyle İktisatta yeni bir çığır açmıştı. Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu; ‘Annelerin, annelik kariyeri dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir’... Sosyolojik yasasını koymuştu…
Yazdıklarım sadece süzerek aldığımız Orta Çağ düşüncesinin birkaçıdır. Bu zihniyeti besleyen tarikatların neler dediğini yazarsam midenize sancılar girebilir, hukuksuz şekilde gerçekleşen İstanbul Sözleşmesinin kalkmasını, kadınlarımız bu bakışı içine sindiriyorsa, bize diyecek bir şey kalmıyor. ‘Erkek kuldur, kadın ise erkeğin kulu, yani kulun- kulu’ olmayı peşin olarak kabulleniyor demektir. İşin acısı bu anlayışla ağırlıklı olarak kadınların oy vermeleridir.
Nazım’ın deyimi ile ‘Türk kadınının soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra mı gelecektir’?
Bu AKP feodalitesi – dinciliği ile ve kadını öteleyerek, örseleyerek, erkeğin kulu görerek kadına şiddeti önleyemez. Aileden başlayarak özellikle okulda ve toplumsal yaşamın tüm kesitlerinde kadın – erkek eşitliği eğitimi verilmeli, uygulamalı olarak yaşanmalı ve yetişecek kuşaklara olumlu rol modeli olunmalıdır.
Kadın anamızdır, ablamızdır, kardeşimizdir, babaanne, anneannemizdir, kızlarımızdır, en önemlisi de eşimiz ve eşitimizdir. Aynen bir elmanın öbür yarısı gibi. Kadına toplumda hak ettiği yeri sağlar ve insan olarak kadın – erkek eşitliğini içselleştirirsek, sorunlar büyük oranda çözülür, İstanbul Sözleşmesini kaldıran zihniyetle değil.
İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmıştı. Bu sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme amacıyla temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir.
‘Türk aile yapısını bozduğu’, ‘eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı’ yönünde yayın ve propagandalar yapılırken Ak Partili kadın milletvekillerinin sözleşmeden geri adıma karşı oldukları ve ‘sözleşme ile ilgili kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını’ Cumhurbaşkanına ifade ettiklerine dair bir haber de basına yansımıştı...
Tüm bu kadınlara karşı cevap, bir Anadolu kadınından geldi. ‘Ben Cumhuriyetle kadın olduğumu fark ettim. Başım bugün dimdik ise; laik cumhuriyet sayesinde. Anadolu’nun Fatma kadınları, Iraz bacıları, Nene hatunları bitmez’ dedi...