O BİZİM EFENDİMİZ DEĞİL.
Yalnızca köleler, efendisinin saray ve servetiyle gurur duyar!.. Biz değişen gündemlerle oyalanırken, onlar bildiğini okuyor. Kısır çekişmelerin yarattığı politika artıkları siyasetler içinde değişmeyen kendi gündemimiz içinde kalıyoruz. Adına ne derseniz
Gündem
Yayın: 28 Ocak 2025 - Salı - Güncelleme: 28.01.2025 23:14:00
Editör -
Okuma Süresi: 11 dk.
O BİZİM EFENDİMİZ DEĞİL.
Yalnızca köleler, efendisinin saray ve servetiyle gurur duyar!.. Biz değişen gündemlerle oyalanırken, onlar bildiğini okuyor. Kısır çekişmelerin yarattığı politika artıkları siyasetler içinde değişmeyen kendi gündemimiz içinde kalıyoruz. Adına ne derseniz deyin.
Başka bir Dünya'dan gelmiş gibiler. Burada yaşayıp kendilerine başka dünyalar kuruyorlar. Onlar ne istediklerini çok iyi biliyorlar. Bunu tek bilmeyen halkın ta kendisi… Nasılsa doyarlar diyorlar. Aradan geçen süre kaç yaşında…
Ülke üzerinden kumar oynuyorlar. Halk zarların hileli olduğunu biliyor. Kazanan hep onlar. Kaybeden halk, bu talan düzeninde yoksulluğun ve hastalığın içine sürükleniyor. Onurla dünyaya gelmiş olan toplumlar, onursuzca ölmez.
Şeytanın uşakları…
Bu ülkede Yurtlarda Çocuklar, Hastanede hastalar, Otellerde insanlar yandı!
Milli Eğitim Bakanı tüccar… Özel okulları var. Bugün soygunun ana temeli olan okulların başında…
Sağlık Bakanı tüccar... Bebek katilleri bunların hastanesinden çıktı. Bir diğeri Ankara tren Garına çöktü.
Bakanlığa dezenfektan satıp şirketine para aktaran bakan bu ülkede…
Kültür Turizm Bakanı tüccar... Ormanlık alan yangınıyla birlikte yanan alanlara çöken, kendi otel inşaatı için kendine teşvik çıkartıp hibe onaylayan bu ülkenin Kültür ve Turizm bakanı. Otel pazarlayan, pazarladığı kişi başına %35 komisyon alan tek kuruş vergi ödemeyen ETS isimli şirketin sahibi. Turistik otellere ruhsat veren bakanlık denetleme kurulu başında bu şirket çalışanı. Bu rezilliğin aktörleri olanların ortalıkta dolaştığı, yangını söndürmek isteyenlerin tutuklanması kader olabilir mi?
Bu bakanlar kendi şirketlerine hibe veriyor. Milletin parasına, malına çöküyor. Yanan kıyı ormanlarına oteller dikiyorlar. Bu bakanlar kendi şirketlerinde çalışanları Ya Genel Müdür, Ya daire başkanı, Ya da Müdür yapmış.
Türkiye’de iktidarın Liyakat anlayışı böyle şekilleniyor. Çal, çırp. Millet ödesin… Millet yansın. Kavrulsun. Yeter ki ağaların keyfi bozulmasın. Bu milletin teslim ettiği zihniyet bu.
Bunların amacı; Ülkeyi şirket gibi yönetmek değil. Ülkeyi soyup soğana çevirmek
‘Ey adımıza karar alıcılar: Bu memlekette yıllardır, depremlerde, sellerde, demiryollarında, madenlerde, inşaatlarda, derdi imanı para olanların ve onların çürüttüğü sistemin arızaları sonucunda binlerce suçsuz günahsız vatandaş ölmemiş gibi davranmayın!
Bize tersini anlatmak, bizi tersine ikna etmek için dil dökmeyin, dolambaçlı demeçler vermeyin.
Kurumlar ve insanlar işlerini iyi yapsalar, asla sönmeyecek hayatların söndüğü her felaket, siyasidir.
Anlaşılmıyor sanıyorsunuz belki ama işleri, görevleri hakkıyla yapmamanın, liyakatsizliğin örümcek gibi yayıldığı çıkar ağları, görünür vaziyette.
Çocuğu, genci, kadını erkeği uyurken, çalışırken, eğlenirken olmadık bir anda, feci şekilde hayattan koparan felaketler; sorumluluğunu yerine getirmeyen kişi veya organizmaların, arkasına güç sahibini almış olmanın şımarıklığı ve rezil özgüveni sonucu ortaya çıkıyor.
Bizi tersine ikna etmek için dil dökmeyin.
Siyasetin en köklerinde duran, unutulan anlamının topluma hizmet olduğunu biliyor ve hatırlıyoruz. O nedenle işini düzgün yapmayan, savsaklayan, gevşek davranan, denetim sorumluluğu olduğu halde bunu ihlal eden kişi ve kurumların bu tutumlarının birer tercih olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunun farkındayız.
Tercihlerin görevini yapmak değil yapmamak yönünde kullanılması sonucu ortaya çıkan bütün bu yıkımlar, hayattan koparılışlar, dermansız bırakan tarifsiz acıların tamamı politiktir.
Ve tam da bu nedenle, sonuçları katliam gibi yaşanan felaketlerin, ’siyasete alet edilmemesini’ istemek şu iki halden birine dayanır: Ya sorumluluk makamında olanların hissettiği suçluluk duygusunun riyakar bir yansıması; ya da suçlunun sahip olduğu güçten çekinmek, korkmak’. Çiğdem Toker.
Özetle söylemek gerekirse bugünkü ekonomik sıkıntıların çoğu aslında ekonomik olmayan nedenlerin yarattığı risk artışından kaynaklanıyor. O nedenle çözümede oralardan başlamak zorunda. Mideleri patlayıncaya kadar yiyenleri gırtlağını sıkarak kusturursanız çıkan atıklar nasıl soyulduğunuzun delilleri olur… Ve ekonomi kurtulur. Yapanın yanına kâr kaldığı bir sistemde ya oyuncak, ya alet olursunuz.
Ne tarafta durursanız durun… Burjuvazinin ahır uşakları size yaşamsal masallar anlatır. Din ile süsleyip önünüze tabak, tabak koyarlar. İçinde olanın adı Sabırdır. Adı Cennettir. Adı Huridir. Adı Nuridir. Cübbelidir, cübbesizdir. Sarıklıdır… Karşınıza diktikleri üniformalar; senden olup, sana karşı olurlar. Değişmeyen tek şey senin uyurgezer halindir. Adamsendeciliğindir. Umarsızlığındır.
Tarih tekerrür eder mi?
Caligula (Büyük İskender)… Caligula, dört yıl boyunca Roma’da doyumsuzluğu, kaprisliği, sıra dışılığı akıl almaz bir biçimde hazineyi boşalttı. Konuşmaları fitursuzdu. Halkı aşağılıyor, hakaret ve küfürlerle aşağılıyordu. Kendini uyaran, senatoyu devre dışı bırakarak küçük düşürdü. Küçük düşürmekle kalmadı Ilga edip kendisini Tanrı ilan etti. Dünyanın neredeyse yarısına hakim. Kendisini ‘Tanrı’ ilan etmişti. İnanılmaz yetiklerle donatılmıştı. Kimseye hesap vermiyordu. İktidarı boyunca oldukça savurgan, uçarı işlere bol bol para harcamaktan çekinmeyen, sınırı aşan harcamalarını karşılayacak parayı elde etmek için her türlü hile ve kurnazlığa başvurmaktan da çekinmiyordu… Halka yüksek vergiler koymakla kalmıyor. Halkın miraslarına da el koyuyor kendi mülkü ilan ediyordu. Halk yoksullaşırken, kendisi inanılmaz servete sahip oluyordu.
Yanında olan zenginler kendisin alkışlarken, halka karşı daha acımasız oluyordu. Kendisine karşı çıkanlar, kendilerini mahkemede buluyor, zindanlarda ölüyorlardı. Eleştiride biraz ileri gidenler, muhalif olanlar zindanlara tıkılıyor ya da kellesini giyotine uzatıyordu. Artık kimsenin can ve mal varlığı güvende değildi. Birçok insan Caligula’nın kaprislerinin sıradaki kurbanı olma korkusuyla yaşamaya başlamıştı. Caligula kendisinin artık bir tanrı olduğuna inanıyor ve sık sık ‘Unutma, herkese her şeyi yapma hakkım var. Çünkü ben Tanrıyım’! Diyordu.
Laik bir ülkede; Sultanizm! Nereye kadar?
Sultanizmin beş özelliği var, beşi de Türkiye’de mevcut. Birincisi kuvvetler ayrılığının tersi olarak hükümet ve devlet arasındaki farkların bulanıklaşması. Yasamanın hiçbir etkinliğinin olmaması, iktidar partisinin hem hükümete hem de devlete hâkim olmasıyla bir tür parti devletinin oluşması. İkincisi, kişiselliğin yönetim üslubuna egemen olması, kurumsal kıymetin ortadan kalkmış olması… Üçüncüsü mevcut anayasa, yasa ve genel olarak her kuralın seçici olarak uygulanması veya yönetimde hiç kale alınmaması. Dördüncüsü çoğulculuğun ortadan kaldırılarak devlet ve liderin sınırsız iktidarının kurulması. Beşincisi ekonominin kurallarının çarpıtılarak ahbap çavuş ekonomisi halinde işlemesi.
Başkanlık sisteminin hâkim olduğu Türkiye’de Sultanizm! Var mı? Yokmu?
Sultanizm! Yokluğun, yoksulluğun ayyuka çıkmış olmasını, sağır sultanın duyduğu, Sultanizm varlığından bir haber tepedekilerinin inayeti ile yaşadığını zanneden, aksine tepedekilerin bir türlü doymadığı, duymadığı, bizatihi kendilerinin de içinde olduğu görgüsüzlüğe dayalı lüks ve şatafat, yolsuzluklar, liyakatsizliğin ürettiği yanlış politikaların ürünüdür.
Bütün ‘rehinli’ projeleri (Hazine garantili Yap İşlet Devret) yaparak ülkeyi ipotek altına alan en az sayıdaki müteahhit (5li çete) şirkete finansman sağlayan yabancı bankalar, o kredileri AKP yönetimindeki devlet kuruluşları, KÖİ (Kamu Özel İşbirliği) sözleşmelerindeki dövizli ücretlere, tarifelere imza atıp taahhüt ettiği yüksek faizlerle vermesidir. Bu soygun sistemini parti devleti kabul etti. Çünkü kaynak dedikleri ve ürettikleri vergilerle, harç ve cezalarla boğulan bir halkın varlığıdır. Onların tatlı, tatlı yemesinin bedeli ile bugün halka kusturulmasıdır.
Sadece bu mu? Ebetteki bu da değil. Örneğin kur korumalı yüksek faizli mevduat hesapları. Kayıp milyar dolarlar.
22 yılda; Türkiye’de Nepotizm; ‘akrabacılık, ayrımcılık, kayırmacılık’ anlayışıyla tanıştı.
22 yılda; Türkiye’de Klientalizimcilik; müştericilik, seçmenleri müşteri gibi görme alışkanlığı ile tanıştı.
22 yılda; Türkiye’de Kronik Kapitalizm; çürümüşlük, ahbap çavuş ilişkisi içinde oğul, kız, yeğen, kardeş, akraba ve bunların yakınlarıyla kurulmuş ilişkiler içinde, kamu görevlileri ile yapılan çarpık ve gayri ahlaki ilişkiler içinde kamu kaynaklarının alabildiğince hatta vahşice kullanımı, paylaşımı, aktarılması. İhaleler verilmesi, vergi borçlarının silinmesi, borçların sıfır faizle ötelenmesi milli para politikası oldu. Yatırım dedikleri halkın cebinden alınıp birlerinin cebine , yap işlet, ihale takipçiliği ve komisyonlar eşliğinde indirilen paranın dolandırılma sistemidir.
Düşüncelere pranga vurduran, zindanlara gönderen, üniversite kapılarına kelepçe taktıran ve bu toprakları vatan diye kabullenmemiş bir yığın varsa, bu yığın toplumsallaşmamış sürüdür.
Bizde daha ne numaralar var! TUİK ve Siyasal İslamcılar El ele… Dürüst halkın seçtiği diğer siyasetçiler! Sizin tanrınız kaçıncı katta oturuyor. Ve kendilerini tanrı ilan eden öbürleri! Bu tanrıları kutsayan, ahır uşakları!
Yorumlar (0)
İlginizi Çekebilir