BOP PAZARINDA TÜRKİYE! SATAN, SATANA…
Cumhuriyeti bitirmek isteyenler daha aktif. Daha kararlı. Diğerleri koltuk derdinde.

BOP PAZARINDA TÜRKİYE! SATAN, SATANA…
Cumhuriyeti bitirmek isteyenler daha aktif. Daha kararlı. Diğerleri koltuk derdinde.
‘Amerika kendi içindeki hainleri bulur ve öldür. Başka ülkeler içindeki hainlerle iş birliği yaparak onları kendi ülkesinde kahraman ilan eder’. Derler… Ne kadar gerçek payı var? Bilmiyorum.
ABD emperyalizmi ve bölgesel ortağı İsrail kendi yarattığı cihatçı ve ırkçı örgütler koalisyonu ile Ortadoğu’da bütün bölgeyi istedikleri gibi tasarladılar. Her şey kılıfına uyduruldu. Hiçbiri akıl dışı değildi. Taslaklar 24 yılda yerlerine oturdu. Yeni sınır komşularımız PYD, PKK uzantılarında Kuzey Irak Kürt özerk bölgesiyle birleşecek. Yıllar önce Erdoğan’ın BOP Eş Başkanlığı açıklamasıyla birlikte verdiği bir mesaj var! Diyarbakır’ın Yıldızlaşması! Olur mu?
Emperyalist ülkelerce kabul gören, ‘Yeni Dünya Düzeni’ çıkışı ile başlatılan ve Ortadoğu’da Sömürgeci yayılmacılık, ulusal sınırların ötesinde yeni topraklara el koymayı, oraları sömürgeleştirmeyi gerektiriyordu. 100 yıl önce planladıklarını güncelleyerek yol alıyorlar. Önce Afganistan, Kuzey Afrika ülkeleri olan Libya, Irak, Suriye Etnik çatışmalar içine itilen, Yemen, Lübnan, Ürdün, Tunus, Fas gibi daraltılmış ülkeler. Sırada Türkiye var. Bu topraklarda yaşayan aklı başında herkes sıranın Türkiye olduğunu çok iyi biliyor.
Yarı-sömürge ülkeler, bu yönden, ‘yarı-yolda’ olan tipik örneklerdir. Kullan at siyasetin aktörleri bu ülkelerin başında aktif rol üstlenicileri olmuştur. Dünyanın geri kalan kısmının tümüyle paylaşılmış bulunduğu bir çağda, özellikle mali-sermaye çağında, emperyalist ülkelerin çıkar odaklı ülkeler üzerindeki politikaları bu yarı-bağımlı ülkeleri ele geçirmek için yapılan savaşımın kan dökülerek vekâlet savaşları (Cihat ve Etnik Terör Örgütleri) ile sertleşeceği aşikârdır.
Sömürgeleştirme, açık siyasal ilhaka, yani boyun eğdirilen ülkenin bağımsız siyasal ve hukuksal varoluş hakkının ortadan kaldırılmasına dayanıyordu. Böylece sömürgeci ülke, sömürge durumuna düşürülen ülke üzerinde ekonomik, siyasal, hukuksal, askeri her türlü tasarruf hakkını kendi eline geçirmiş oluyordu.
Verilmiş sözler. İmzalanmış sözleşmeler… Yalana inandırılmış bir halk…
Batıcılık ve Avrasyacılık’ta ittifaka zemin teşkil eden ideolojinin öznesinin başka devletler olması durumunda, otonomi kaybı yaşanmakta ve başka bir devletin ya da ittifak bloğunun uydusu haline gelinmektedir. Türkiye’deki Batıcı ve Avrasyacı grupların bu hataya düştükleri ve kendileriyle birlikte tüm toplumu tehlikeli sulara sürükledikleri şüphe götürmez bir gerçektir.
Verilmiş sözler. İmzalanmış sözleşmeler… Yalana inandırılmış bir halk…
Amerika ve İsrail ideallerine başımıza atadıkları aktörler marifetiyle adım adım yaklaşıyor. Nasıl bir rol üstlenmişler ki, rollerini ölümlerine çok yakın sahnelediler. ‘Sayın’ oldu. Meclise çağrıldı. Heyetler gönderilip örgütü için yol haritası istediler. Olumsuzlukların odağına ‘Kürt Sorunu’ cümlesini yapıştırıp formülü ‘Kurucu Lider’! Olarak tanımladılar. Yeni fırsatlar yaratmak için hazırlıklar tamamlanıyor. İki Terörist yerine, Suriye yönetimi ve Kürt bölgesi olarak tanımlanarak anlaştıkları açıklandı. Amerika PYD Liderini Kuzey Irak Kürt Özerk yöneticileri ile buluşturdu. Sırada Büyük Kürdistan oluşumu gelecek.
Teröriste Özgürlük ve Nobel Ödülü için hazırlık.
Kürtcülük ideolojisine sahip siyasi yapı, yabancı himayesini savunsa da müdahalesini savunmakta tereddüt içinde, bir isyan canisinden çok ikinci bir Nelson Mandela olma hevesinde oldukları artık açıkça ortada. Yanlarında sözde milliyetçi bir kimlikten güç alıyorlar. Siyasal İslamcı bu konulardan uzak gibi gözükse de; istemem yan cebime koy şehveti içinde.
Ne çabuk unuttuk toprağa verilmiş 50 bin insanı. Kimileri pusuya düşürülerek. Kimileri yol kesip kaçırılarak. Kimileri hapsettikleri hücrelerde tecavüze uğrayıp kurşuna dizildiklerini nasıl unuttuk. Boyunlarına köpek tasması geçirilip köy, köy gezdirilip köpeklere parçalattıkları askerlerimizi. Yalanlara teslim olmuş bir toplum düştüğü tuzağı anlamakta hiç acelesi yok.
Yıl 2008Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değeri olan Türk ordusunun bir hukuk devleti içinde düştüğü ne hazin bir haldir. Özürlü fikirlerin sahipleri olan siyasiler ve yandaşları tarafından ‘Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk’… Başlıkları altında suçlar tertipleniyor. TSK‘ni yalan, entrika dolu kumpaslarla sürekli gündemde tutarak, Ordu içine sızmış hainleri kamufle ederek, Vatansever ve Atatürkçü Türk subaylarına her türlü olumsuzluğu uyguluyorlardı. Cumhuriyetin kurucusuna olan kinlerini, Türk Ordusunun üzerinden kusuyorlardı. Bu çatışmayı fırsat bilen şer güçleri, siyasileri kullanarak, soyu tertemiz olan bu kurumun içine atadıkları sözde yargıçlarla sızdılar. Hain sızmanın sonucu 15 Temmuz'un suçlusu olarak orduyu ilan etmek ve orduyu dağıtmak. Akla verilebilecek en büyük zarardı. Bunu yaptılar. Bu gidişin diğer üniformalı aktörleri siyasiler tarafından bakan olarak ödüllendirilirken, arkadan gelenler sıralarını beklemeye verilen emirleri harfiyen yerine getirmeyi, telakki ederek bekliyorlar.
Bu davaların nasıl bir planlamayla bugüne getirilen angajmanına lütfen iyi bakın… Kandil Dağından bir terörist açıklama yapmıştı. ‘Türkleri yendik. Ordusunu hapse koyduk. Devletini masaya oturttuk. Ergenekon dediler. Tanıkları biz yolladık. Yeni anayasadan Türklüğü çıkardık. Meclislerine girip tehdit ettik. İstediğimiz zaman eylem yaptık. Öcalan’ın varlığını kabul ettirdik. Ona saygı duymalarını sağladık. Cenazelerimize ağlar hale getirdik’. Teröristin bu mesajını okuyuculardan kaç kişi hatırlıyordur? Bilmiyorum.
Sonuç 15 Temmuz ‘Allah’ın Lütfü’… Olarak değerlendirilirken, Cumhuriyet değerleri yıkılarak eşi benzeri olmayan bir yönetim biçimi içinde bir karabasana döndü. Milletin ordusu parti ordusu olarak ete kemiğe büründü.
Allah’ın lütfu oldu… AKP’nin demokrasi bayramı! Bu lütuf ulaşılması çok kolay bir saltanatı beraberinde getirdi.
Bundan en iyi yararlananlar onlar olsa bile, daha büyük senaristlerin kalemi ayan beyan görülmektedir. FETÖ artığı üniformalı din baronları ve kendilerini koruyarak siyasetçinin kucağında makam kapanlar. Kapatılan askeri okullar, askeri hastaneler, askeri mahkemeler. Yerle bir edilmiş teamüller, gelenekler. 15 Temmuz paşalarında paşasıyım diyen bir figüre inanılmaz yetkilerle donattı.
Bu gelişimler öncesi yapılan açıklamaları hiç dikkate almayan halk, Siyasal İslamcıları defalarca iktidara taşımaktan geri kalmadı. Oysa akıllı toplumlar kendilerini yönetenleri 5 yılda değiştiren toplumlardır. Bu ülkenin bütünlüğü üzerine yapılan onlarca açıklamalardan bir kaçı!
CIA Şefi Henri Barkey 26 Mart 2003 tarihinde UTAH Üniversitesi kürsüsünden “AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafese kapattık. Artık siyasetin bir ordusu, bizim dediklerimizi yapacak, isteklerimizi yerine getirecek kişi var’… Diyor. Böylelikle zor hiçbir şey kalmamıştı.
Türkiye’yi işgal tatbikatı: ‘Bin yılın meydan okuması’…
ABD, 24 Temmuz 2002’de Nevada Çölü’nde ‘Bin Yılın Meydan Okuması’ adı altında Türkiye’yi işgal tatbikatı yapıyor. İki yıl sonra kuzey ırakta 11 askerin başına çuval geçirilerek esir alınıyor. Açıklamalar Notayla başlayıp Rutinle bitiyor. Kimse sessiz işgalin farkında değil. Suriye sınırında mayınlar temizleniyor.
Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara’da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yapıyor. Bu anlaşmayı gazeteci Sedat Sertoğlu’na kendisi açıklıyor. Daha sonra bir İngiliz gazetesine ‘Türkiye Cumhuriyetinin sonu gelmiştir’ demeci vermekte bir sakınca görmüyor… Bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, belki de gizli anlaşmanın uygulanması için Türk ordusuna bir ihtardı.
Ardından sınır ötesi harekâtta ısrar eden ve ABD’ye direnen Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ’Ergenekon çetesi’ olarak suçlandı.
1996 yılında CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation’un yayın organlarında şöyle deniyordu:
‘ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye’yi kontrol edemez, Fazilet Partisi’nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye’yi kontrol altında tutmaya devam edebilir’. Bu düşünce hâkim kılındı.
Abdullah Gül, basın toplantılarında ‘Irak’ta yaşananlar bölgeye ders olsun ve Şunu açıkça söyleyeyim, Ortadoğu’da bütün rejimler değişecek’… Diyordu.
Peki, bu sürece nasıl gelindi? Camp David kararları mı güncellendi? Buckingham kararlarının bu süreçte rolü nedir? Orduya sızma tamamlandı. Kumpaslar, tezgâhlar hazırlandı. Subaylar ve Generaller can derdine düştüler. Silah arkadaşlığı; Hınç alma, köşe kapmaca yarışı, ‘Gammazlamaya’ dönüştü.
Birkaç hatırlatma daha yapmak istiyorum.
Özbek asıllı CİA Ajanı Ruzi Nazar. ‘Zor olan Türkleri uyutacak birilerini bulmaktır. Bize sadık, her türlü rüşvete açık, iki adam lazım. Biri dindar. Müslümanları uyutacak. Diğeri milliyetçilere ninni söyleyecek’. Demişti… Kim? kimlere ne ve nasıl bir emir veriyor ki, bir Müslüman haklı davası için ‘Papaz’ elbisesi giymeyi kabul eder! ‘Gerekirse şu mücadeleyi verirken, eğer benim komuta merkezim bana papaz elbisesi giyeceksin diyorsa gider papaz elbisesini giyerim. Niye bizim mücadelemiz sıradan bir mücadele değil’… Recep Tayyib Erdoğan. Erdoğan’a hiç kimse komuta merkezini sormadı.
‘Ellerine bir kâğıt almışlar dolaşıyorlar. Bu Amerika’nın bir projesidir diye. Bunu ispat ederlerse, biz her şeye varız. İspat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar’… Diyen Erdoğan BOP eş başkanı olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmişti. Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin eş başkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz’. Daha sonra ‘Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. İstiyorum ki şu anda; Amerika’nın da düşündüğü BOP var ya! Genişletilmiş Ortadoğu yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir’… Ardından Erdoğan: ‘Ülkemizin bölünmesini asla istemiyoruz, 36 ayrı etnik grup 82 milyon bir ve beraber olacağız’… Diyerek etnik kökenlerin sayısal olarak varlığını söylüyor.
İzle ve gör. Sesini çıkartma.