grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

KAZANANLAR. KAZAN KALDIRANLAR.

Bu millet nasıl bir millettir ki dışarıdan dolma testinin suyundadır gözü!

Gündem Yayın: 13 Haziran 2023 - Salı - Güncelleme: 13.06.2023 22:18:00
Editör -
Okuma Süresi: 11 dk.
Google News

KAZANANLAR. KAZAN KALDIRANLAR.

Kazananlar saraylarına çekildiler. Kazan kaldıranlar; cezaevi hücrelerinden çıkamadılar…

Ufak tefek değişimler hariç; 85 yıllık kural bozulmadı! O günlerden bugünlere, tanım ve tarifler ve hiç olmadığı kadar yabancılaşan bu topraklara 21 yılda çürümüşlük ve erozyonla birlikte renk, desen ve çeşitlilik katıldı! Millet şuuru kalktı. Mozaik modası başlatıldı.

Halkına; ‘Yüce Türk milleti’ diyen, kadınları el üstünde tutan Mustafa Kemal Atatürk’ten; bu millete ‘sürtük’ diyen anlayışa, son 21 yılda ulaştık.

Halka iliştirilen; ‘Sürtük, çürük, cibilliyetsiz, şerefsiz, eşkıya,  haysiyet fukarası, kan emici, geri zekâlı, onursuz, vatan haini’, gibi ve benzeri hakaretamiz meziyetler 2023 yılında ilk defa prim yaptı. Bu kelimelerin hakaret olmadığı, millete yönelik doğru, akılcı ve yerinde söylenmiş ‘Öz Eleştiri’ olarak nitelendirildi…

Bizler; Suriyeli, Pakistanlı, Iraklı veya Afganlı sığınmacı olsaydık sürtük değil ‘Ensar’ diyeceklerdi! Olmadı… Kendi halkına sürtük deme utancı kabullenenlere yeter. Kendi halkına sürtük diyen bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilme utancı da bize yeter. Bu sıfatları kabul edenler. Ret edenler olduysa da kabul edenlerin çoğulcu olduğu 28 Mayıs gecesi anlaşıldı.

Bu millet nasıl bir millettir ki dışarıdan dolma testinin suyundadır gözü!

Bu halk kendi yurdunun asli vatandaşlarına kiraya ev. İş vermezken. Suriyelinin, Afganlının, Senegallinin, Pakistanlının Çingene’sine ev ve iş veriyorsa. Bu ülkede vergi veren, askerlik yapan, şehit olan yoksulunu kapı önüne koyuyor. Vergi vermeyen, askerlik yapmayan bu ülkenin sahillerinde taşak keyfi yapan,  Suriyeliye ayda 300 dolar harçlık ve gıda desteği veriyorsa. Bu ülkenin kalkınmasına, refahına katkı yapmış emeklisi 350 dolar maaş alıyor ve ona da şükret diyen bu anlayışın arkasında yalancı çobanın kulağına üfürdüğü kavalın sesinden başka bir ses duymuyorsa.

Bunun içindir ki; demir gibiyiz maşallah… Soğukta büzüşür, sıcakta genleşiriz… Gündüzleri çalışırız, geceleri uyuruz. İki lokma düştü mü gırtlağımızdan içeri, aklımız uçkurumuza gidiverir. Politik düşünür. Politika üretiriz. Kahvehane siyasetini sever hükümetler devirir. Hükümetler kurarız. Sonra ellerim kırılsaydı mavalıyla günah çıkartırız. Tüm çaresizliğimize, basiretsizliğimize rağmen işgal ettiğiniz bu topraklarda politik değil, vıcık, vıcık siyaset kokarız. Sığlığımızı bir kenara iter sadece tepede oturan kişinin anlayışında adam olmaya çalışırız. Onlar bizim için düşünür. Bizim için uygular. Ya ortaya çıkan onca yanlışları! Onlar adına savunur ve onaylarız. Çünkü ikiyüzlü sıfatımızla ahlaklı olmadığımız gibi, çıkarcıyız.

Doğru dürüst göçmen yasası dahi olmayan bu ülke, kendisinin yoksul çocuklarına eğitim hakkı tanımazken, sığınmacı çocukları için okullar inşa edip öğretmenler atayan, harç ödemeden, sınavsız üniversite kapılarını açan öncelikli yurt tahsisi yapıp parasız üniversite eğitimi veriyorsa! Bu ahlaksız erozyonu kabullenenler nicedir?

Bugün sokaklarda top oynayan mülteci çocukları çok değil 10 yıl içinde potansiyel suç örgüt olarak karşımıza dikilecek. Bu kez ellerinde silah olacak. Bu gerçeğin tek farkında olmayan bu milletin ta kendisidir...

Bu ülkede; bu terbiye bir şekilde kazandı!

Ülkenin kaymağını yiyen Havuz medyası sahipleri, Döviz zenginleri, Depremzedeler, Kara propagandalar. Düzmece afişler, el broşürleri, yalanlar… Yoksulluk, devlet kapısında beslenenler. Elim kırılsaydı, karşısına teneke koysalar diyenler. Enişte, Dünür, Oğullar, Damatlar... Çakma vatandaş, ‘ÖSO ve besiye çekilen, Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı, Iraklı, Afrikalı’…  BOP Eş başkanı ve proje sahibi Amerika, İsrail kazandı. Çağdaş bağımsız Türkiye hayalleri suya düştü.

Küçük bir kronolojik tablo! Kötünün iyisi. İyinin kötüsü budur!

Mustafa Kemal Atatürk’ten sonrakileri ‘Lider’ değildir… Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra bir milli kahraman sıfatı taşıyan, ‘İkinci Adam’ kitabını yazdıran İsmet İnönü; devrimlere karşı, ilk karşı duruşu eğitim üzerinedir. Köy Enstitüleri'ni azaltarak, Cumhuriyet Devrimlerinin kırsala uzanan kollarını kopararak başladı. Çağdaş eğitimi sıkboğaz ederek, Dini literatüre yöneldi. Siyasi propagandasında, Demokrat Partiye karşı muhalefet ettiğinde  ‘En çok İmam Hatip mekteplerini biz açtık’…  Böylelikle ‘dinin devlet eliyle kuşatılmasına, kurumsallaşması ve toplumsal bir tahakküm aracı olmasının önüne geçilmesi’ engeli ortadan kaldırılmış oldu. Daha sonra ‘Siyasal İslam’ moderniz’min en tartışmalı ilkesi haline gelecek ve ‘Laik devlet-Seküler Toplum’ anlayışı ortaya çıkacaktır. Dinsel kuram, böylelikle çağdaş gelişimin önüne çıkarılarak cehaletin bağımlılığının artırılması sonuç kazanılması amaçlanmıştır. Çağdaş dünya düzeninde yerini alamayan Türkiye, yönünü iktidarlar tarafından Ortadoğu’ya çevirmiş filizlendirilirken, bu iktidar tarafından güçlendirilen, Tarikat ve Cemaatlere, ‘buralar bilim ve İlim yuvalarıdır’ diyen muhalefet türemiştir. Ortaçağ artıkları 21nci yüzyıl Türkiye’sinde kendilerine Holdingleşerek yer bulmuşlar. Siyasete bulaşmışlar. Devleti yönetir hale gelmişlerdir.

Sona birkaç adım kaldı…

Türkiye; '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden yoksun olarak, geçirmiştir. Bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, Cumhuriyete ve Cumhuriyet Devrimlerine ‘vurmak’ üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlar, halktan destek almışlardır. Yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye'nin milli eğitim politikası ‘teokratikleştirilmiştir’ ve ’teokratikleştirilmektedir’. 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 87 yıl süren bir ‘Karşı devrim’ ile tasfiyenin son aşamasına gelmiştir.

Siyasal çöküş ve Ekonomik çöküş. Dünya bu çöküşün farkında. Farkında olmayan sadece bu millet!

Bunca yalan, düzmece video, fotoğraf ve iftiraya inanmış bir kitle gerçekleri görmek yerine ülkenin nasıl çiğnendiğini görmezden gelip şakşakçılığını sürdürüyor… 21 yılda ülkenin tüm sistemlerini bozanlar. ‘yaparsak biz yaparız’… Diyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresinde, ne yabancı bir kimlik, nede çakma bir vatandaş olmuş iktisatçı vardı.

Osmanlı maliyesini Yahudiler yönetti… Türkiye Cumhuriyeti Maliyesini İngiliz, Amerikalılar yönetiyor! Üretmek yerine avuç açan milletler en hazin tablolara hazır olmalı. Bu kez milletin sırtından harcanan milyonlarca Dolar tutan ‘Fındık, Fıstık’ paraları nasıl yerine konacak!

Amerika’dan Merkez Başkanı. İngiltere’den maliye Bakanı. Bu ülkede, Türk ekonomisini düze çıkartacak bir tane akademik kariyer sahibi kalmamış ki; bu kuvvet macunu dışarıdan aranıyor. Bunları bu ülkeyi git kurtar teranesi içinde birileri mi görevlendiriyor? Yoksa biz ekonominin içine ettik gel bizi kurtar diye yüksek maaşlarla bunlar mı çağırıyor! İngiltere’de tefecilerin muhasebesine bakan, zamanında Türk ekonomisinin canına okuyan, ülkeyi borç batağına sokan İngiliz vatandaşı Türk ekonomisine can simidi olsun diye, getirilmiş oluyor.

Merkez bankasının başına Amerikalı olmuş, Amerikalı Türk getiriliyor. Sahi getiriliyor mu? Sam amca git Türkiye Merkez Bankasını düzelt mi diye gönderiyor. Hani bunlar bir zamanlar Merkez Bankası Amerika’da özel şirketlerdi diye çıkış yapıyorlardı. Ne oldu da Merkez Bankası yeniden can simidi oluverdi?

İktisatta devrim. Enflasyon tavan yaptı… TUİK; demir tozu, minare gölgesi rakamları üzerinden enflasyon hesabı yaparken, Merkez Bankası baskı makinaları 7/24 saat banknot basmaya başladı. Türk Lirası gâvur parasıyla 5 para etmez hale geldi. Swap geçerli akçe olurken, borç 500 milyar doları aştı. Cari açık 200 milyar dolara yaklaştı. Hazine garantili işler revaçta oldu. Hazine garantisine kur korumalı yüksek faiz, Yangın ve Deprem müteahhitlerini de dâhil edilen anlaşmalar imza atıldı.

Saray müteahhitleri Cengiz’e 31 kez. Kolin’e 36 kez. Makyol’a 24 kez. Kalyon’a 19 kez. Limak’a 19 kez vergi muafiyeti verildi. Bu sırada ihale kanunu 138 kez değişti… Garantili yol geçişleri, havaalanları uçuşları icat edildi. Yeter ki dostlar alışverişte görsün dediler. Müteahhitler köşe döndü, dönerken milletin orasına koymayı ihmal etmedi. Koymak yetmez dediler, Bağımsız Türk mahkemeleri yerine Londra mahkemelerinin daha güvenli olduğu kanaatiyle güven mektuplarına onayı verildi. Onay veren kişi; muhalefete, ‘Londra mahkemeleri sizden bunu söke, söke alır’… Dedi. Şimdi tefecilerin muhasebecisi İngiliz vatandaşı Türk ekonomisine kaptan olarak görevlendirildi!

İki Ayyaşın Yaptığı Anaysa Geçerli Oluyor da, Bizim Yaptığımız Anaysa Neden Geçerli Olmuyor’ buyurdular. Oysa Sultanizm aşığı beyler, iki ayyaşın yaptığı anayasa ve devrimlerle milletin hükümranı oldular. Osmanlıcılar ve 2nci Cumhuriyetçiler iştahlarını 2023’e sakladılar. Geçişin sertli yumuşaklığı, ya da Türkiye Cumhuriyeti kuruluş değerlerine dönecek… Umarım Vahdettin benzeri bir sonla noktalanmazlar…

Kurtarılan bir ülke nasıl batırılır. Önce hukuku ortadan kaldırırsınız. Eğitimi yozlaştırır, ortaçağ aklıyla müfredat düzenlersiniz! Hırsızlığa ve talana uygun kanunlar çıkartırsınız. Sonrası! Sonrası kolay… Yeter ki kaynağı bulandıranlar olmasın.

1928'de Hollandalı Vissering, 1929'da Alman Schact ve Müller'in önerileri: “Sanayii bırakın, tarıma bakın. Merkez Bankası’nı kuramazsınız Batının yardımı olmadan kalkınamazsınız”. Demişlerdi. Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılında Merkez bankasını kurdu.

Bundan tam 16 yıl önce bir yazımdan birkaç satır paylaşmak istiyorum… ‘Şaşıp kalıyorum. Şaşmamak mümkün mü? 2008 yılına bir kala yetmiş milyonluk Türkiye'nin haline bakıyorum, şaşıp kalıyorum. Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız, her şeyimiz var iken neler yapamıyoruz? Bir de bu ortamda Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum, bir de sahte Atatürkçülere! Kullanıldığımızı hissediyorum’!

Büyük devletlerde toprakların büyüklüğü bir anlam ifade etmez. Bu topraklarda yaşayan milletin büyük olması esastır. Aradan 100 yıl geçmiş. Bu millet bu süre içinde kendine gelememiş, son 20 yılda, ülkesi adına neler kaybettiğinin farkında değilse bu millet, bir 500 yıl daha beklemesi gerekir. 500 yıl sonra bu topraklarda Türk diye bir unsur, Türkiye adı kalırsa!

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.