|
||
Gazeteci Olmak İstemiyorsan! Sormayacaksın. | ||
Soyuluyoruz patates gibi. Çıplak ve açıktayız. Oyuluyoruz kabak gibi. Delik deşik her yanımız. Kevgir gibiyiz. İsyanım gazeteci olarak değil. İnsan olarak. İsyanım kendi düşünceme. Sanki onlar ağız birliği etmişçesine ortak tek bir paydada yan yanalar… Bizler birbirimizi yemekle meşgulüz. | ||
GÜNDEM Haberi | ||
![]() |
||
|
||
BİR ZAMANLAR GAZETELER YAZARDI… BİR ZAMANLAR GAZETECİLER VARDI… Vurulduk ey halkım. Unutma bizi. Demişlerdi… Gerçeklere ya yalan diyor, ya sırtınızı dönüyor. Ya da adamsendeciliğiniz boyunuzu aşmış, öylesine yaşıyorsunuz! Bazen sayısız kez yazdığım konularda tekrara düşme pahasına, ilk kez ele alıyormuş gibi yeniden anlatma gereği duyuyorum. Bunun içindir ki; kendimi uyandırma memuru gibi hissediyorum. Soyuluyoruz patates gibi. Çıplak ve açıktayız. Oyuluyoruz kabak gibi. Delik deşik her yanımız. Kevgir gibiyiz. İsyanım gazeteci olarak değil. İnsan olarak. İsyanım kendi düşünceme. Sanki onlar ağız birliği etmişçesine ortak tek bir paydada yan yanalar… Bizler birbirimizi yemekle meşgulüz. İnsanlığı çıplak olanın üzerine, hiçbir ahlak kuralını giydiremezsiniz. Çalıntıyı, vurgunu görmezden gelip, hırsızı, talancıyı kutsayan bizlerin adam sendeciliği değilse nedir? Kahramanlık karanlıkta değil. Aydınlıkta herkesin gözlerinin önünde yapılır. Kim diz çökmüş. Kimler ayakta. Hainleri besleyenlerin kahramanlığı yoktur. Toplumsal çıkar onların lügatinde yoktur. Arınmamışlardır. Onları görmezden gelen bizler, daha çok hain besleriz koynumuzda. Hayatım boyunca kendim için hiçbir şey istemedim… Bir ev, birde 17 yaşında arabam var. Dünya’yı gezip dolaştım. Dile kolay 49 ülke. ‘Benimle mezara hiçbir şey gitmez... Ama ben insanlığımı götüreceğim. Bu dünyada bu karakteri öbür tarafa kaç kişi taşıyabilir? Bu yük çok hafif değil. Her adamda olmaz’. Diyenlerdenim. Dünya’nın en ağır, en riskli, en tehlikeli mesleğinden geliyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde tam tamına 30 yıl. Bitmeyen, kimliğini 40 yıldır taşıdığım, şerefimle namusumla sürdürdüğüm gazetecilik mesleğim… Bugün 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü. Tüm gazetecilerin bu onurlu gününü kutluyorum. Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şereften onurdan ahlaktan yoksun davranışlarını hırsızlığını yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet gün gelir vatanını da yitirir… Niccolo machiavelli Ben bu ömre neler sığdırmadım ki! Gazete köşelerinde neler yazmadım ki… Neleri açığa vurmadım ki! Mahkeme koridorların da yapayalnızdım. Onlar onlarca avukatla üzerime geldiler. Yenemediler. Başaramadılar. O günlerde beni cumhuriyetin yargıçları yargıladılar. İnanıyorum ki; bugünde o yargıçlardan var. Ben bugün bazı olayları yazarken, çok utanırken. Bir cümleyi kırk kez süzgeçten geçirip, sizlere sunarken; Ben devletim diyen devletin memurlarına bakıyorum… Birde halka! Devlet muhalefet olan ulusal basına İlan yasağı getiriyor. Devleti yönetenler aynı fikirde olmayanlara en güzel yakıştırması “Terörist” oluyor. Sonra! Sen ‘terörist’ olmadığını ispat için kıçını yırtıyorsun. Yeni anlayışa göre bir hukuk ülkesinde, üstünlerin hukukunun hâkim kılınmış olması, hukukun üstünlüğünün devşirme akla uyarlanması olmaz mı? Muhalefet bile yaptığı yanlışın eleştirilmesini karşı duruyor. Ardından laf ebeliğini sürdürüyorsa gazetecilikte tarafsız kalmak ne kadar zor. Ne kadar tehlikeli bir meslek. Çalışmayı üretmeyi değil, gevezelik yapmayı seviyoruz. Bu ülkede en geçerli olan, aklı evvellerin toplum için akıl üretmeleri. Suni gündemler ve bu arada toplumu gerçek gündemden koparma girişimleri hiç ama hiç hız kesmiyor. Eğitim diyorsunuz. Şimdi öğretmencilik mi oynuyorsunuz diyorlar. Sağlık diyorsunuz. Şimdi doktorculuk mu oynuyorsunuz diyorlar. Politika diyorsunuz. Şimdi siyasetçilik mi oynuyorsunuz diyorlar. Toplumsal gerçekler diyorsunuz. Şimdi toplum mühendisçiliğimi oynuyorsunuz diyorlar. İnanç özgürlüğü diyorsunuz. Şimdi din adamlığımı oynuyorsunuz diyorlar. Anayasaya 'sosyal devlet' anlayışının yerleşmesini sağlamış toplumsal kuralları düzenleyen bir ilke. Kişilere ya da zümrelere herhangi bir ayrıcalık tanımaksızın herkesin eşit olması, sınıfsal ayrımların olmaması ve toplumsal dayanışma gibi esaslara dayanmaktadır. Halkın vergileri ile toplanan paraların, halkın çıkarları doğrultusunda kullanılması gerekmez mi? Durum ortada! Demek ki; gerekmiyor! Kısa ve öz… Bunu bilerek mi yapıyorlar. Evet, bilerek yapıyorlar. Onlar başımızı kaldırmamızı istemiyorlar. Onlar Hırsızlıklarını, talanlarını, haksızlıklarını, adam kayırmacıklarını, görmemizi istemiyorlar. Onlar için öncelik; kendi kişisel çıkarlarıdır. Kimine göre koltuk. Kimine göre para, şan şöhret lüks hayat. Yazarken düşünüyorum. Kırşehir; talanın ortasında kalmış sanki üzerine ölü toprağı serpilmiş, sessiz yığınların yaşadığı ölü bir şehir gibi geliyor bana… Gazeteci olmak istemiyorsan! Sormayacaksın. Man adasını sormayacaksın! Milletin orasına koyan müteahhidi sormayacaksın! Sarayları, saray giderlerini. Yenilip içileni sormayacaksın. Doğalgaz, Elektirik, Akaryakıt, Tütün ve Alkol zamlarını sormayacaksın! Vergilerin hesabını sormayacak, enflasyondan söz etmeyecek döviz hareketini sorgulamayacaksın. BIM sahte eti bu millete nasıl yedirdiğini sorgulamayacaksın! İthal eti, canlı hayvanı. Kanada’dan alınan Nohut’u, Çinden gelen pirinci, Rusya’dan gelen Buğdayı, Suriye’den gelen Patetes ve Soğanı sormayacaksın! Suriyeli mültecilere harcanan 40 milyar Doları sormayacaksın! Şehir hastanelerini, Havaalanını, oto yolları, köprüleri sormayacaksın! Yap işlet modelinin hazine garantili giderini ‘Neden’ diye sormayacaksın! Ziraat Bankasının önce Demirören’e 900 milyon, şimdi Türkcell Virgin adalarında yatırım için 1 milyar 700 milyon doların nedenlerini sormayacaksın. Yurt dışına verilen hibe paralar ile Somali’nin IMF borcunu sorgulamayacaksın. Vergi, ceza ve harçların fahiş yükselişini hangi, gerekçe diye sormayacaksın. Kızılay genel başkanının 31 bin TL maaşını. Ödeneklerini boğazdaki yalısını sormayacaksın. Amerikada Gökdelen yapan, Mehmet Ali Clay’ın çiftliğini satın alan TURKEN’i bunlar kimindir, kime aittir, kimin tekelindedir, diye sormayacaksın! Deprem için ‘Özel İletişim Vergisi’ adı altında toplanan 34 milyar doları sormayacaksın! Partili Cumhurbaşkanının, atanmış bakanların, danışmanların, maaş ve ödeneklerini sormayacaksın! Bir yüksüğünden başka bir serveti olmayan partili Cumhurbaşkanının mal varlığını Amerika tehdit olarak mı kullanıyor diye sormayacaksın! Çünkü Önce darbe girişimi, sonra Pandemi Allah’ın lütfü olarak hükmünü sürdürecek… Yoksulluk devam edecek. Yerli ve milli hikâyelerine yenileri eklenip milliyetçilik körüklenecek. Yandaş zengin edilmeye devam edilecek. Doğa talanı hız kesmeyecek. Çoluk çocuğa öbür dünya ve sabırla ilgili nasihatler verilip, çözüm işi Allah’a havale etme sürdürülecek. Onlar; propaganda aparatı bülten ve ekranlar ile onların “dava” dedikleri ülkenin arpalık, ümmetin kaz görünümünü makyajlamaya devam edecekler mi? Bilmiyorum Yerelde. Yani Kırşehir’de, Vekillerin sessizliği. Başhekimin ilgisizliği. Özel hastanenin sevimsizliği. Sokak ve caddeleri pisliği, Gençlerin işsizliği, Esnafın sefilliği, Çiftçinin rezilliği sanırım alışılmış bir hal alacaktır. |
||
|
||
Etiketler: Gazeteci, Olmak, İstemiyorsan!, Sormayacaksın., |