grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

KOLTUK KAPMACA DEMOKRASİSİ…

Bir tarafta Demokrasi diyenler. Diğer yanda Demokrasi olamasa da olur diyenler. Birde etliye sütlüye karışmayan. Tarla sıçanı gibi yaşayan sözde demokratlar.

Gündem Yayın: 06 Haziran 2023 - Salı - Güncelleme: 06.06.2023 22:32:00
Editör -
Okuma Süresi: 12 dk.
Google News

KOLTUK KAPMACA DEMOKRASİSİ…

Bir tarafta Demokrasi diyenler. Diğer yanda Demokrasi olamasa da olur diyenler. Birde etliye sütlüye karışmayan. Tarla sıçanı gibi yaşayan sözde demokratlar.

Türkiye Cumhuriyeti 100 yıllık, tarihinde çok az gördüğü derin bir bunalımı yaşıyor. Birileri biliyor. Birileri umursamıyor. Oysa elimizden kayıp giden sabun kalıbı değil. Demokrasi yıkılıyor. Cumhuriyet kabuk değiştiriyor. Açıkça ortada olan, yaşamımızı doğrudan etkileyen iktisadi, sosyal ve siyasal bir bunalımdır. Nedendir bilmiyorum? Bir kesim bu erozyonu görmüyor. Ayak seslerini duymuyor ve konuşmuyor. Düşüncelerimizi teslim almış bir totaliter rejimin içinden çıkmak için, çokta bir çabamız da yok… Cehalete teslim olmuş bir haldeyiz... Bu yıkım ve teslim alma özellikle 12 Eylül 1980’den bugüne, toplumun bir kesiminde oluşmuş en karanlık güçleri olan düşünce, o günlerden bugünlere kadar uzanmış iktidarlardır. Çünkü onları seçen, kutsayan ve başımıza getiren bunlar veya sen ben onlar değil miyiz?

Bu ülkede gericilik hemen, hemen bütün köşe başlarını tuttu. Devletin bütün kademeleri tarikat ve cemaat müritleri tarafından işgal edildi. Ülkeyi siyasal İslamcılar ve tarikatlar koalisyonu yönetiyor. Ama farkında olmayan bir cehalet, işgali akıl ve vicdan yoksunluğunu vurgun ve talanlarıyla gün olarak bugünü kutsuyor.

Bu ülkede 100 yıla girmiş olan ‘Aydınlanma’ hareketi, laiklik dâhil diğer tüm kazanımlarına reddiye çıkartılmış yasalar, toplumun ileriye dönük yürüyüşünün önüne ağır barikatlar kurulmuş, polisiye baskılarla 80 yıl sonra ‘Sultanizm’ yeniden hortlamış, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin saygınlığı ise hemen, hemen yok edilmiş. Bu ülkede yaşam çemberi içinde yıkılanların arasında sadece laiklik, çağdaş yaşam normları yok. İçinde ‘Demokraside’ var.

1961 anayasası ile toplumun özgürlüklerden yana güçlenmeleri yaşama geçirme amacı görece de olsa, oluşturulmak istenilen demokrasinin tüm kural ve kurumların ömrü uzun sürmemiştir. Yıkım için 10 yıllık süreç, 12 Mart 1971 ve ardından gelen 12 Eylül 1980…  Artık zemin siyaseten hazırdır. 1947’de dayatılan  ‘Yeşil kuşak’ projesi ara, ara kesintiye uğrasa da,  Sam amcalarının projeleri ve bu projelere sadık kulları doğrultusunda sonun başlangıcı olarak 12 Eylül 1980’le tekrar, ele alınmış, isim değişmiş.  Sam amcaları orduya övgü yağdırıyor! ‘Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyetinin bir ordusu vardı. Şimdi Ordunun Cumhuriyeti var’, diyerek istedikleri fırsatı yakalıyor. 12 Eylül Cunta dönemi başlıyor. Satranç taşları kuralı içinde dönüyor.

Bu kez bu yeni isimle beraber masada kâğıtlar yeniden karılıyor ve öne sürülüyor! ‘BOP…’ Amerika güdümünde olan asker dipçiği ile aydınlanma döneminin yıkımına hatta kıyımına 1980 yılıyla başlandı. Ardından; ‘beysbol’ sopası ve ‘Akıllı ol’ terimleri ile yoğrulmuş dış destek, beraberinde despotizm  ‘gericilik ve sultanizm’ bu topraklarda yeniden filizlendirildi… Irak’la başlayan şekillendirme. İran üzerinde kurulan ağır baskı, Suriye topraklarında kurulan Kürdistan…

AKP’nin ilk anlaşması ‘Ottawa’ anlaşması… Bu anlaşma Suriye ve Türkiye arasındaki mayınların kaldırılması… Bu hazırlık bugünkü silahsız işgal için ön hazırlık olduğu gerçeği bugün ayen meyan meydanda. Bitti mi hayır! Bitmedi…

Yıkım ve Demokrasi. Her yerde sözde işlenen Demokrasi!

Sivilleşme adıyla yapılan ‘Tek Adam’ rejimi anayasası ile demokrasi yerle bir edilmiştir. Yapılan bu anayasalar kuramsallıktan çıkmış topluma bir deli gömleği giydirmiştir. Emeğin hakları çiğnenmiş, özgür düşünce horlanmış, birey hiçe sayılmış, üniversite yok edilmiş… Üniversite kapılarına kelepçeler takılırken akademik unvanlar kalkmış ‘Adamım’ kavramı işlerlik kazandırılmış. Gençlik kitleleri siyasal yaşamın dışına itilmiş, toplumun kılcal damarlarına inilmiş aydınlar karanlığın sultası altına sokulmuştur. İktidar kendisinden olmayanı düşman ilan etmeyi ihmal etmediği gibi, toplumun bir kesimine de terörist ilan etmeyi, ettirmeyi başarmıştır.

Bir ülkede tarihin manivelasını geçicide olsa tersine çevirmek çok güçtür. Türkiye’de bu daha da güçtür. Din sosuyla kandırılmış bir toplumu dizayn ederek gerçeklere yönlendirmek daha da zor. Bu değişim olursa toplumsal bir travmanın yaşayacağı veya yaşatılacağı zor şartlarla olur.

Bugün ne denli dağınık görünürlerse görünsünler bu ülkede aydınlığın ve aydınlanmanın sahipleri mutlaka var. Yıllarca bu kesimin üzerinden silindir gibi geçilmesine rağmen, yeni filizler güneşe göz kırpıyor. Aklın ve bilimin tek yol gösterici olduğuna inanan laiklikten, kadın haklarından, emekten ve düşünce özgürlüğünden yana insanlar, demokrasi diyenler. Halkın dostu kalemler ve politikacılar yıkıntılar arasında demokrasinin yapısını yeniden kurmanın, arayışı, inşası kavgası içindeler. Bu topraklarda her şey mümkündür… Kandırılmış bir toplumun üzerine doğruları kanal-ize etmek hiçte kolay olmasa gerek.

Bir toplum; demokrasiye, laikliğe, çağdaşlığa ve insan haklarına, inanmamışsa, ne yapsanız beyhudedir. Çalıyorlar diyorsunuz, ‘Ama çalışıyorlar’… Diyorlar. Yaptıkları milletin parası ile onlar bunun için oradalar; diyorsunuz? ‘Sana ne, senin paran mı’? Diyorlar. Adamlar Siyasal İslam’ın temsilcileri diyorsunuz. ‘Demokrasiden ne hayır gördük’ diyorlar. Sessiz istila diyorsunuz, ‘hadi be, ezan susmaz, bayrak inmez’… Diyorlar. Ülkenin demografik yapısı bozuluyor diyorsunuz. ‘Eskiden var-mıydı’? Diyorlar. Her türlü rezaleti kabullenmiş toplum, her türlü rezalete boyun eğen toplumdur.

Taht kavgası bitti. Saray etrafında koltuk kapma yarışı başladı. Kirli çarşaflar ortaya döküldü…

21 senedir Türkiye’yi Arabistan’a benzeten, 7 yaşında kızların başlarını örten, türbanlı kaymakamların, yargıçların, askerlerin, polislerin, doktorların işe başladığı, tüm okulların imam okuluna dönüştüğü, 23 Nisan yerine kutlu doğum haftasının konulduğu. Milli bayramların yasaklandığı. ‘TC’ harflerinin nasıl söküldüğü… Şeref madalyalarından Atatürk Siluetlerinin silinmesi.  Atatürk isimlerini taşıyan okulların yıkılması. Cadde ve Mahallelerden isminin kaldırılması. Atatürk heykellerine saldırılması. Bir tesadüf değil ki!  Andımızın nasıl ortadan kaldırıldığı. Sözde milliyetçi. Gerçekte ümmetçi bir siyasalla kol kola nasıl girildiğini görmezden gelmek, geçmişi unutmak bir akıl tutulmasıdır. Aklın kirada olması demektir. 

Dindar olmayanların kamuda işe alınmadığı, laik cumhuriyetçi tüm kurumların yerine dinci vakıfların kurulduğu, bu ülkeye laikliği getiren Atatürk’ün her yerden silindiği… Elinde Kuran ile siyaset kürsüsüne çıkan bir imamdan laiklik ve demokrasi beklemek akıl değil aptallıktır. Ve bugün taht kavgası içinde olan HÜDAPAR. Yani Allah Partisi. Yani İslami terör örgütünün siyasi uzantısı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin halk iradesi ve yönetimi için kurduğu TBMM’de AKP iktidar ortağı. Bu parti ve seçilenler geçmişiyle yüzleştirilmesi gereken karanlık geleceğin aktörleri… Ne istiyorlar!  ‘Eyalet sistemi, Özerklik, Federasyon tartışabilmelidir. Şeyh Sait yakınlarından özür dilenmelidir. Ne mutlu Türküm diyene sözü silinmelidir’... Diyorlar… Bunların istekleri sadece bu mu? Elbette ki! Hayır… Kimi ne için neden seçtiğini bilmeyen bu millet bu kimliksizlere dokunulmazlık veriyorsa ki! Veriyor. Sonuca da, sonuçlara da katlanacak demektir.

Bunları cesaretlendiren, yüreklendirenler kim?

AB imparatorluğunun yaptığı şartlı deprem yardımının en büyük ayağını oluşturan ana madde. ‘Mültecilerin’ öncelikli olması yönünde. Hatay, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Kahraman Maraş bölgesinde yapılacak konutlara öncelikli olarak Göçmenler yerleşilerek bölgenin demograf yapısı değişimiyle birlikte referandum hazırlığı sonrası ya bağımsızlık veya Suriye topraklarına ilhakı. BOP maceraları seneye sonuçlanacak.

Ağrı’da çiftçi ailesini baltayla katleden Afganlılar... Bu ülkede bu şerefsiz katiller bulunamıyor. Kolluk güçleri bu köpek sürülerini bulamayınca ‘kayıtlı değiller. Yurda kaçak girmişler’ diyorsa! Adıyaman’da; benim yurdumda Suriyeliler Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline saldırıyorlar. Gaziantep’te belediye önünde Suriye bayrağı açıp ‘Türklere ölüm, Türkler defolun’ diye bağırıyorsa. ‘Ben milletim’ diye gezenler, önce kendilerine bakacak. Sonra; Anayasal hakları için sokağa çıkan Öğrenciyi, kadını, memuru, işçiyi, emekliyi kelepçeleyen, coplayan kolluk güçlerine bakacak. Düşünecek ve sorgulayacak! Bu ülkede at koşturan vatansız şerefsiz sürüleri için parmağını oynatmayan binlerce polisi, jandarmayı neden besliyorum diye sorgulayacak. Ülke sınırlarını ite uğursuza açıp onlara vatan ve vatandaşlık hediye eden, ülkeyi bölünmenin içine getirmiş, BOP eş başkanlığı ile övünen, ülkeyi Ortadoğu çöplüğüne dönüştüren, ekonomik ve iktisadi çöküşün içine sürüklemiş bir adamı tepesinde taşıyan topluma millet değil. Şey denir…

En acısı nedir derseniz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin sistemleri içinde kendilerine yer bulanların Mustafa Kemal Atatürk’e küfretmeleri. En acısı ne derseniz, bu zihniyetin yönettiği ülkenin çalınmış, çiğnenmiş ayaklar altına alınmış değerleriyle 2nci yüzyıla girecek olmasıdır.

Bunlar, ülkeyi yönetenler. Yani kendileri. Yani yandaşları. Yani ahır uşakları... Yani bunları Devlet ilan edenler… Kendilerini devlet görenler... Bizatihi kendileri… Bizleri; Devrimci, Atatürkçü, Vatan Sever, Laik ve Sosyalist diye fişlediler… Tarih bunları; Satılık, Vatan haini, Hırsız ve Yoksul malına çökenler… Irz düşmanı, Tecavüzcü, Sübyancı, Arsız, Din taciri, Namus yoksunu, katil olarak fişledi! Bu millet bunları okumaz ise, mutlak bir nesil bunların ne mal olduğunu okuyacak ve geçmişine küfredecektir. Aramızdaki bütün fark bu. Yeterince anladınız mı?  Bunların attığı çamur bizim üzerimizde durmaz. Önce kendilerine bakacaklar.

Yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede; yandaşlar için iftiralar hayatlarının teminatı olmuş. Müslümanlar oyları çalmasınlar diye. Bu ülkenin solcusu, komünisti, ateisti, deisti Oy sandıklarının başında nöbet tutacak,  tu! Şeytan bile bu işe şaşkınken; ne hikmetse Müslümanım diyerek kendine inanılmaz meziyetler düzen Müslüman; yaptığı hırsızlıktan utanmıyor. Yüzü kızarmıyor. ‘Durmak yok. Yola devam’ diyor.

‘İşin en kötü yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber ve Kuran-ı Kerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı ele geçirdikten sonra azmasıdır… Siyasal cehalet ise gericiliğe davettir. Siyasetin cehaleti, cehaletin ise din sömürüsü üzerinden toplumsallaştırması ile sermayenin güdümünde hortlamış olması bir tesadüf değildir’...  İlhan Selçuk.

Mustafa Kemal Atatürk; ölürken hakkınızı helal edin demedi. Çünkü O bunlar gibi hak yemedi. Helallik dilenmedi. Ama bu millet onun hakkını çok yedi. Asıl sen hakkını helal et Atam.

Laik miyiz, konusu tartışılıyormuş! Gerek yok… Çünkü bu rezili rüsva yaşama layık olduğumuz kesin…

#
Yorumlar (1)
Ahmet Serdar
09.06.2023 12:24
Yalnızca demokrasi, laiklik, guvenlik, hukuk devleti yok olmadı...Bağımsızlık peşin gitti...Beraberinde bunları da götürdü....Maliye bakanı İngiltere den, Merkez Bankası Baskani Amerika dan, aile bakanı Belçika dan VS. Once devlet bağımsız olmalı VS.
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.