|
||
BU NE VURDUMDUYMAZLIK… | ||
Giderek şeytanlaşıyoruz. Şeytanlaşmak yerine öncelikli olarak içimizdeki şeytanı öldürmeliyiz. Evet, her kesimden herkes şikâyetçi. Neden ve niçinler-le pekiştirilmiş onlarca soru. Oysa onca sorunun cevabı biziz. Cevaplar bizde. Neden doğru yerine yanlış kutucuğu işaretler hale geldik? Bunun içindir ki; dışarıda, saygı yok demek yerine, oturup saygıyı yeniden tanımlamak gerek belki de. | ||
GÜNDEM Haberi | ||
![]() |
||
|
||
Kendi hayat kalitenizi yükseltmeyi düşündüğünüz kadar başkalarının da hayatlarına dokunmayı ve güzelleştirmeyi hiç denediniz mi? Dünya sorunları üzerine düşünmek, ülke ve toplum sorunları üzerine düşünerek harekete geçiyor musunuz? Hiç zannetmiyorum. Eğer ki geçiyorsanız; tebrikler. Sosyal sorumluluk ile ilgili çalışmalara başlamışsınız demektir. Demektir ama bu ne vurdumduymazlıktır ki, toplumsal huzursuzluk almış başını gidiyor. Kimse, kimseyi selamlamıyor. Komşu komşusuna dargın gibi. Nasıl bir toplum olduk? Anlaşılır gibi değil. Sanki birileri boğazımızı sıkıyorlar. Nefes alamıyoruz. Toplumsal güven yok edilmişse. Bireysel düşünce çıkar odaklı olmuş, benden sonraki tufan diyorsa. Bir düşünmek gerek. Hem de çok iyi düşünmek gerek. Sosyal sorumluluk, kişilerin veya kurumların bir amaç etrafında toplanarak, ortak yaşama yönlenmeleridir. Kaybettiğimiz. Hatta unuttuğumuz değerler. Kişisel çıkarların ve kar amacının dışında insanlık adına güzel şeylerin yapılması ve yapılmasına destek olmak, toplumsal faydayı gözeterek hareket etmek çok mu zor. Yoksa çok mu kötü… Toplum olarak çözüm üretilmesinde, adaletin sağlanması, iyileştirilmesinde öncelik verilen sosyal sorumluluk eğitim, sağlık, çevre sorunları olarak düşünmek size ne kaybettirir? Birini eleştirmeye kalktığında, herkesin seninle aynı imkânlarla dünyaya gelmemiş olduğunu hiç aklına getirdin mi. İşte ben buyum diyebildin mi? Diyebiliyorsan harika. Herkes sizinle aynı fırsatlara sahip değil. O fırsatı hiç yakalayamamış ya da o fırsat hiç uğramamış olabilir. Kendisine. Bu durumda o kişilere kendinizden küçük fedakârlıklarda bulunarak yardımcı olabilirsiniz. Mevcut yaşadığınız dönemde ya da gelecekte yaşayacak insanları, toplumları ilgilendiren problemlerin üstesinden gelmek adına kişisel çıkar amacı güdülmemeli. Kişiler zorlamak değil. İkna etmek önemli. Sosyal sorumluluğun en önemli amacı toplumsal fayda ve geleceğe umutla bakacak bireylerin yetişmesini sağlamaktır. Sosyal sorumluluk projelerinin genel konularını, Duyarlı olmak. Sadece kendinize değil çevrenize olan saygınızın bir göstergesidir. Sosyalleşmeden giderek uzaklaşıyoruz. Birbirimizi tanımıyoruz. Selam vermekten korkan toplum haline nasıl geldik? Anlaşılır gibi değil. Her bayram duyduğumuz bir sözcük var. “Nerede o eski bayramlar”. Sahiden çok mu güzeldi. Çok mu anlamlıydı? Eskiden birbirimize çok daha saygılı. Toplumsal verilere sahip çıkan. Kültürel değerlere sıkı sıkıya bağlı mıydık? Sanmıyorum. Ancak bir gerçek var ki hızla bir erozyona doğru yuvarlanıyoruz. İnsan yaradılış olarak sosyal bir canlıdır. İnsanın kendi çevresinden bir haber yaşaması, çevresinden bir haber, olup bitene duyarsız olması sizin sosyal olduğunuzu göstermez ki. Bu davranış biçiminden hepimiz rahatsızız ama hiçbirimiz olumlu adım atmıyoruz. Ülke zor koşullardan geçiyor. Bizleri etkilediği, bir telaşın sardığı muhakkak. En azından bulunduğumuz çevremizden. Gelişmelerden, değişimlerden haberdar değilsek bunun adı yaşam koşullarının ağırlığı değil, bayağı, bayağı vurdumduymazlıktır. Bu coğrafyada veya cinsiyet babından dünyaya gelişimiz bizlerin tercihi değil, zorunlu kabulümüzdür. Nasıl ki; anne ve babamızı seçme gibi bir hürriyete sahip değilsek, coğrafyada aynı. Manevi değerler kültür değerlerin bir parçasıdır. Anadolu insanı manevi değerlerle dünyaya gelir ve büyür. Çevreme bakıyorum, manevi değerlerden hızla uzaklaşan bir toplum baskısı içinde hissediyorum. Eyyamcı, adamsendeci bir jenerasyon. Yapacak bir şey yok demiyorum. Yapacak bir şeyin hiç kalmamış olduğu düşüncesi ile yazıyorum. Öyle bir koşuşturma içerisindeyiz ki, biz hep bir hırsla, o da olsun, bu da olsun derken bir bakıyorsunuz ki, manevi değerlerden uzaklaşmışız. Hep gergin, hep stres, hep bir takım şeyleri elde etme hırsı. Bir şeyleri elde ediyorsunuz, ama kaybettikleriniz o kadar çok ki, onun yerine koyamıyorsun. Bir bakıyorsun, mal varlığın çoğalmış, lüks araban var, çok güzel bir evin var, ama huzur yok. Onun için bu dengeyi doğru kurmak lazım. Bedensel ihtiyaçları karşılarken, manevi değerlerden de uzak kalmamak gerekmez mi? Bu dünyanın birde tersi öbür yüzü olduğunu da bileceksiniz diye cem, ama çok zor. Yeter artık ya! Bütün kültürel, sosyal değerlerimizi unuttuk saygı sevgi ve hoşgörü diye bir şey kalmadı. Her gün bir stres. Stres yumağı haline dönüştük. Nefes alamıyoruz. Haberler iç karartıyor. Trafik kazları, deprem haberleri, cinayetler, hırsızlık, darp çocuk istismarları, kadına şiddet. Ve yalanlarla dolu siyasetçi lakırdıları. Hiç fırsat eşitliğinden, bilimden, sosyal refahtan söz eden yok. Konuşuyorlar. Konuşuyorlar. Ardından tiksinti veren ekran dizileri. Kaç kişinin ilgisini çekiyor bilmiyorum. Yalana o kadar çok alıştırıldık ki! Edilen yeminlerin türü çoğalırken, yozlaşmada etik değerler arar hale geldik. Bu toplum, bu değil ki! Toplum kuralları mı? Toplum etiği! Bana o kadar gülünç geliyor ki! Kısaca diyorum ki; ‘Herkes kendini tartsın’... Hani, memleketin çivisi çıkmış derler ya, artık bu lafa kanaat getirdim. Sosyal bir varlık olan insan, yaşamını bir toplum içinde sürdürmek zorundadır. İnsan bencil ve çıkarcı duygularla yüklü olduğundan, toplumsal yaşamın sağlıklı olarak sürdürülebilmesi için birtakım davranış kurallarını uygulamak zorunlu hale gelmiş midir ki! Sosyal yaşamda insanların tavır ve davranışları, bazı kurallar ve otoriteyi belirleyen standartlara göre şekillenir. Toplumsal düzen de, bu düzeni koruyacak çeşitli kurallar (anayasa, yasalar, ahlak kuralları, gelenek göreneklerimiz vs) ile korunmaya çalışılmıştır. Buna rağmen insanlar bu kuralları dikkate alarak davranmak zorundayken maalesef aksi davranış ve tavırlarla sık, sık karşılaşıyoruz. Örneğin “Pandemi” ile mücadeleyi bir türlü kavrayamadık. Giderek şeytanlaşıyoruz. Şeytanlaşmak yerine öncelikli olarak içimizdeki şeytanı öldürmeliyiz. Evet, her kesimden herkes şikâyetçi. Neden ve niçinler-le pekiştirilmiş onlarca soru. Oysa onca sorunun cevabı biziz. Cevaplar bizde. Neden doğru yerine yanlış kutucuğu işaretler hale geldik? Bunun içindir ki; dışarıda, saygı yok demek yerine, oturup saygıyı yeniden tanımlamak gerek belki de. Çocuklar önce aileden, sonra okul ve sokaktan eğitilerek büyür. Kısaca pırasa ekilen yerden domates toplayamazsınız. Saygıyı dışarıda değil öz benliklerimizde aramak beklide en doğrusu olacaktır. Bunun içindir ki; içimizdeki özsaygıyı yeşertmeliyiz. Bunlar ahlaki değil. Bu vurdumduymazlığı görmezden gelmek hiç ahlaki değil. Yönetim biçimi de değil. Maalesef insanoğlu, öyle bir yapıya sahip ki, yaptıklarını görmemezlikten gelmede hüner. İnkarda on numaradır. Kötüyüz; kendimizi düzeltmek yerine kötüyü eleştirmekten geri durmayız. Arabam çizilmesin diye kaldırımı park edip işgal edenler, dükkân önlerine sanki işgal parası veriyormuş gibi duba koyanlar, cadde ortasında küfürlü konuşarak yürüyüş yapanlar, acaba kendini hiç sorguluyorlar mı, bir empati kurun bakalım ne oluyor? Bizlere düşen toplumsal hayatımıza etkide bulunan ve bizlerin insan gibi yaşamamıza yardımcı olan, bütün kuralları öğrenmek, bilmeyene de öğretmek ve onlara uymaktır. Zaten insan olmanın gereği de budur Üzülüyorum ya. Hep bir beklenti acaba bana da şuradan bir şey düşer mi, yâda son zamanların meşhur gerçeği var. Yalakalık yaparak kendini koruyabilmek bana hiç iç açıcı gelmiyor, reçete şakşaklar, şatafatlar yan ve yandaşlar içindir. Onlar sadece alkışlarınızla onlara güç katarsınız. Size pastadan pay vermezler. Ama pastayı taşıtırlar. Hiç olmazsa boşa yırtınmayın, memlekete sahip çıkın. Son bir yılda Türkiye de 970 bin kişi işten çıkarılıyor. Esnaf kredi ile ayakta duruyor deniliyor. Vatandaşa sor? Sıkıntı yok, atın ölümü arpadan olsun, her şey inşallah çok güzel olacak. O zaman sormak lazım sorun kimde? |
||
|
||
Etiketler: BU, NE, VURDUMDUYMAZLIK…, |