grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

YALANLARLA YENİDEN İKTİDARA HAZIRLANIYORLAR.

Ülkeyi 21 yıldır tarikatlar iktidarı, vakıflar koalisyonu yönetiyor…

Gündem Yayın: 11 Mayıs 2023 - Perşembe - Güncelleme: 11.05.2023 00:29:00
Editör -
Okuma Süresi: 9 dk.
Google News

YALANLARLA YENİDEN İKTİDARA HAZIRLANIYORLAR.

Ülkeyi 21 yıldır tarikatlar iktidarı, vakıflar koalisyonu yönetiyor…  

Ülke için amaç sürdürülebilir bir geleceğe sahip çıkmak olmalı. Küreselleşme pratikleri dâhilinde küreselleşmiş kapitalizmin politik duruşu kendini çevre felaketleri, açlık, işsizlik, düşmanlık, ırkçılık ve bölgesel savaşlar üzerinden despotizmi şekillendirirken yüzyılın tanıyacağı en büyük tehdit olan yaşam alanlarının kirletilmiş olması. Betona boğulmuş düşüncenin, kendini yönetecek akla sahip olmayanların içinde şekillenen soyutsuzluk. Hatta soysuzluk geçer akçe olur, diktatörlük kendisine yer bulur.

Yaşadığı kentteki onlarca olumsuzlukları görmeyen, toplumun genel gidişatın uçurum olduğunu görmesi mümkün değildir. Toplumun oylarıyla kutsadığı demokratik anlayışın az gelişmiş devletlerde anayasa ve kutsal kitap arasındaki benzerlik bunun en açık örneğidir…

Bugünün Türkiye’sinde; Devlet, Parti, Hükümet, tek karar verici… Fiilen birleşiyor.

Bugün yürürlükte olan Anayasa’ya da aykırı, yürürlüğe girmiş birçok KHK’lerin olması fiili durumuyla karşı karşıya olduğu durum anayasaya da, açıkça, aykırı… Ama Anayasa fiilen askıda... Yasa yapma görevi olan meclis devre dışı. Asker doğrudan siyasetin bir parçası olmuş.

Gerçek “Laik” devletlerde din görevlilerinin, askerlerin devlet işlerinde karar alma, burnunu sokma yetkisi yoktur.  Bu ülkede; siyaset camide, kışlada kendine yer buluyorsa. O camide ibadet değil. İmam kendisini bu işe memur siyasetin maşası olduğu göstergesidir. İmamın işaretiyle alkışlayan papağan kalabalık cemaat değil sürüdür.

Erzurum’da bir Uzman Çavuş kendisine durumdan vazife çıkartıyor. Toplumu kışkırtıyor ve muhalefet otobüsünü taşlatılmasında bir gruba öncülük yapabiliyorsa bu çağrıya koşan toplumda, toplum değil, sürüdür.

Ne İmam, nede uzman çavuş propaganda ve kışkırtıcılık üzerinden toplumu şekillendirilmek için ne konuşur nede kışkırtıcılık yapabilir. Bunlar sadece maşa. Önemli olan bu kuklaların ipleri kimlerin elinde, O’na bakmak gerekir. Birde bu iki örnek cehaletin arkasına düşen kalabalığa bakmak gerekir.

Toplumun bir kesimi kendisini yenilemek yerine boynunda tasmayla gezmeyi marifet sayıyorsa!

Bir ülkede İmamdan ‘Bakan’. Sadaka dolandırıcılığından sanık ‘RTÜK’ Üyesi. Oğlun İmam hatipten arkadaşı ‘RTÜK’ başkanı. Modacının yeğeninden ‘Çevirmen’. Şeyhülislamdan, ‘Danışman’. El-Kaide militanlarından “Özgürlük Savaşçısı” Cani Terörist başından “Barış Güvercini”. Şeriatçıdan “Demokrat”… Hayvanat bahçesi müdüründen ‘Bilim adamı’, Güreşçiden ‘bankacı’ yapanlara her seçim dönemi yeni, yeni fırsatlar verenler. Beraber yürüyenler. Tarikatların kendi düzeni içinde oluşturdukları politikalarla devlet yönetimine ortak olmuş, ideolojik yapıdan uzak kalmanın ötesine geçilmiş ise; okumuş! Cahillerin, ülkeyi nereye sürüklediği ortadadır. Toplumun kendi bileceği durum olup, durumdan vazife çıkartan cahillerin tehlikenin tetiği haline dönüşme hali bu ülkede ne ilk, nede son örnek olacaktır.

En tehlikesi Güvenlik güçlerinin siyasetçinin silahlı gücü haline getirilme halidir. Şeytana uşaklık yapmanın bedeli vardır… Dış politika bu kavram üzerinden şekillenir.

Anayasaya göre İllegal örgüt soruşturmalarında ilintili ve ilgili olanlar, bir ahır uşağına  ‘yardım ve yataklık’ edenler sorgulanır da! ‘Ne istediler de vermedik’ diyenler ve diğer siyasiler neden sorgulanmaz? Hangi dokunulmazlık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bekasından önceliklidir? Anayasanın çiğnenmesi, Türk Ceza Hukukun gereği olan soruşturmanın yapılmaması hepsiyle bağlantılı bir argüman sonucu değilse nedir?

Olmayan ‘Ergenekon'u’, olmayan ‘Balyoz’ sorgulandığını gördüler de içlerindeki FETÖ'yü mü görmediler? Silahlı propaganda örgütü haline dönüşmüş SADAT’ın 28 Şubatla bağlantısını görmezden gelmek. Yaşları 90 olmuş ve olayların üzerinden 25 yıl geçmiş, Atatürkçü ve vatansever generalleri içeri tıkmak. Sonra paramiliter SADAT’ı, tepesinde oturan militan soytarıyı tanımam azlıktan gelmek!  Nasıl bir ahlak?

Orduların yönetim kadroları askeri okullarda yetiştirilir. Bu doktrin gelişmiş tüm Dünya ülkelerinde vazgeçilmez bir kavramdır. Osmanlının sonunu, devşirme ve alaylı Subaylar getirmiştir. Osmanlı Balkanları nasıl kaybetmiştir? Nasıl olmuş ordusu dağılır duruma gelmiştir? Tüm bu uyumsuzluğun altında yatan gerçek, Ordu içinde hâkim kılınan ‘Siyasal İslam’dır’.

20 yılın Türk Ordusu üzerindeki erozyonunu görmüyorsanız ya kör, ya sağırsınız.

Bir zamanlar Amerika Türk ordusu için, ‘Türkiye’nin bir ordusu var. Ordunun bir cumhuriyeti var’.  Demişti. Yıllar sonra aynı merkezden CIA Şefi Henri Barkey 26 Mart 2003 tarihinde UTAH Üniversitesi kürsüsünden “AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafese kapattık”. Diyor. 

‘Ordu, Türk siyasi kültürünün en temel sorunundan, biat hastalığından kendisini koruyamamıştır. Türk General, Subay ve Astsubayı üniforma giymiş bir memur, bir kalem efendisi değildir’! Türk subayına böyle muamele edenler, ya küstürmüşler, ya sindirmişler, ya ‘sistem dışına’ çıkarmışlar, ya da akıl almaz sayıda subayı ‘kurda kuşa’ kaptırmakla kalmamış tarikatların piyonu yapmışlardır. Birileri çıkıp ‘şövalyelik tarih oldu’ diyebilmiştir. Subay ve Astsubay kendi okullarından ‘Şövalye Ruhu’ ile mezun olur. Askeri Okullar kapatıldı… Savaş cerrahisi farklı bir tedavi sistemidir. Askeri hastaneleri, Askeri Tıp Akademisi kapatıldı. Mollaların, seçtiği imamlar Türk ordusunda Subay ve Astsubay oldular. İstihdam yaratmak amacıyla Silahlı Kuvvetlerin içine doldurulan Uzman Çavuş diye icaat edilen kurumsal hiçte masumane yapılanma değildir. Türk Astsubayları meydanlara indi. Ellerinde pankartlarla seçim propagandalarıyla görüntülendi. Bu ayıp başta MSB denilen muhteremle, Genelkurmay Başkanı olan adamlara yeterde artar. Türk ordusunda  ‘Şövalyelik’ yerini biat anlayışına terk etti.  Yazık oldu Türk ordusuna…

Bütün bunların temel sebebi, giderek hızlanan zincirleme reaksiyonu başlatan asıl etken, 1960’lardan itibaren ordunun ‘denetimden’ yoksun, kendi içinde bir devlet olmasıdır. Bu anlayış bir yere kadar doğrudur.  Lord Acton’ın bilinen ifadesiyle “Güç yozlaşır; mutlak güç mutlaka yozlaşır..” Türk ordusunda da böyle olmuştur. Ordu kendi ‘tanrılarını’ yaratmış ve onlara tapmıştır. Bu bir gerçektir. Bugün sivil anlayışın icat ettiği ‘yer Tanrıları’ ülkenin değil Türk Silahlı Kuvvetlerinde akıl almaz bir şekilde içindeki üniformalı memurlarıyla yok etmiştir.

“Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Niçin yaptığımızı da biliyoruz. Nasıl yaptığımızı da biliyoruz. Bu yolda riskleri de biliyoruz. Sonunda ne elde edeceğimizi de biliyoruz’. Recep Tayyip Erdoğan…

Bir yanda istiklâl kaygısı, diğer tarafta istikbal endişesi!

Bir milletvekilliği veya bakanlık bana yeter diyenler... Başkanlık Yardımcılığı da olur diyenler!

Bunları Meclise, ülke yönetimine taşıyan ‘Halk’ nerede? Halkın oyları ve tepedekiler. Bunlara teslim edilmiş bir ülke. Susmak fayda değil. Dilinizi ısırmanızda çare olmuyor. Kimlik siyaseti içinde bu sembollerin kullanılması değil, öncelikli olarak onların siyasi amaç ve hedeflerine yönelik alaşağı edilmeleri gerek.

Seçime mi gidiyoruz… Savaşa mı?

Türk Bayrağını gönderden indirip, yerine AKP Flamasını göndere çeken, kutsal bayrağı kıçının altına minder, yerlere atılan, çöplüklere doldurulan anlayışın kendisini devlet ilan etmiş olması başınıza nasıl bir çorabın örüldüğünün halen farkında olmadığınızın gerçeğidir.

MSB söylemleri, İç işleri Bakanının konuşmaları, AKP Genel başkanının konuşmaları. Küçük Ortak Dedikleri MHP Genel başkanının tehditleri… Sağduyu bu tavırları, bu ahlakı görmüyor ve ülkenin gelişmişliğini köprüyle, yolla, cep telefonu ve otomobillerle değerlendirmeye devam ediyor, durumdan vazife çıkartan bir zavallı otobüs taşlıyorsa! Daha bugünden kadına hakaretler yağdırılıyor aşağılanıyorsa,  ‘Daha durun bu günler, iyi günleriniz’ olacaktır…

Demokratik ülkelerde saraylarda yaşam yoktur. Milletin vergileriyle saray yapmazlar. Onlar tarihi mirasları olan sarayları “Müze” yaparlar… Demokrasilerde “Padişah” yoktur. Bunlar sarayları gelişmişlik, yoksulluğu tanrısal bir değer olarak yutturmalarının altında yatan bir kepazeliğin örtüsüdür. Bunun için eleştirilere neden bu kadar alınganlık gösterdiler.

Bu ülkede; Milli Eğitim Bakanlığının, Türkiye İstatistik Kurumunun (TUİK) kapılarına zincir, Üniversite kapısına kelepçe takan bir iktidar var! Laiklik yoksa Bilim, Demokrasi, Özgürlük, Barış yoktur.

Kökleri İngiliz emperyalizmine dayanan siyasal İslamcıların ‘baş tarihçisi” Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşı’nı keşke Yunan kazansaydı diyecek çukurlukta olan Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının suretleri Türkiye Cumhuriyeti Posta Pullarına basanlara hangi şeref uygunsa ben onlara misliyle söylüyorum.

Ali Yeşildağ neler anlatıyor.

Bu ülkede 21 yılda siyasetçilerin ve siyasetçilerin atadığı bürokratlarca yapılan ‘hırsızlık, vurgun, talan’ nerelere kadar ulaşmış… Soyulduğunun farkında olmayanların, anlatılanlara yalan diyenler, geçmişinde en az bir koyun çalmış, rüşvet yemiş, palazlanmış ahlaksızların varlığıdır.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.